Prof.Dr.Yüksel BAYRAKTAR’a 

Gökte bir yazı; yoluna git edebinle”. Kim, kimin için yazmıştı, anlamadım. Rüyam böyle başladı ve “edep ya hu” ile bitti.
Pazar bugün. Hava çok güzel. Çıktım 5000 adım attım.Sonra Bizim Aile filmini izledim. Çok beğendiğimi söyleyemem ama sonuna kadar izledim yinede.
Biraz kitap okumaya çalıştım ama yapamadım. Kendi kendimi saç, sakal traşı yaptım.Çokta fena yapmadım hani.
Ayaklarımı uzattım oturdum gün boyu. Bazen müzik açtım, bazen tam bir sessizlik içinde kaldım. Laf aramızda sıkıldım artık. Bazen bu günleri sevdiğimide düşündüm ama yine tahammülü zor günler.
Gündüz yazı yazamıyorum, her nedense. Gün ışığı feyz vermiyor bana. Benim en yakın arkadaşım; karanlık.Yazdıklarımın tamamı karanlıkla sohbettimden düşen cümleler.Karanlıkta yazıyorum ki aydınlık oluşsun.
Biliyor musunuz benim  bazen yazdıklarıma arkadaşlarım kızıyor. Bunlara gerek yok, yazma bunları diye sitem ediyorlar. Bende cesurca günlerimi yazıyorum. Lütfen bana kızmayın diyerek gönül alıyorum. 
Hiç bir yazım kendim için değil. Kendim için olmasından Allah’a sığınırım.
Gerçekten evimde yalnız olmayı çok seviyorum.Okuyorum, yazıyorum, kendime göre bir düzen kurdum, bu düzenin bozulmasını gerçekten istemiyorum. Allah’tan tek dileğim en yakın arkadaşım karanlıkta acısız sızısız ve kimseye muhtaç olmadan ölmek. Hastanede veya evde hasta hasta birilerine muhtaç ve yük olmak istemiyorum.
Hava gerçekten sıcak. Penceremin kanaptlarını açtım. Fakat yinede bunaltıcı bir hava var.
Bu sene yaz tatili hiç kimse yapamayacak galiba.Sitede havuz açık ama hiç kimse girmiyor. Geçen yıl bu zamanlar, yer bulamıyorduk. Benim bu yıl ki planım önce Bakü oradan da İran’a geçip, bir öğrencimin düğününe gitmekti. Hayali bile kalmadı, bende.
Her gün fikri, siyasi, sosyolojik ve edebi yazı yazmak zor. Bu nedenle bazı günler kendi basit, sade günlerimi sizle paylaşıyorum. 
Bu arada bu günlerde biraz klasik Türk müziğimizin duayenlerinin hayatını okuyorum. Örnek, Hamamcızade İsmail, Buharizade Mustafa, yani Itri, Zekai Dede Efendi gibi.. Yıllar önce Beşir Ayvazoğlu’dan okumuş şimdi tekrar ediyorum. Çokta güzel oluyor.Ben ıslık bile çalamayan biri olmama rağmen, güzel müziği anlar ve iştiyakla dinlerim. Bunun için müziğin, türüne, doğu-batı müziğine bakmam. Vivaldi’yi de dinlerim, Fazıl Say’ı da. Ha bu arada Fazıl Say’ın İstanbul Konçertosunu mutlaka dinleyiz.Yedi tepe yedi bölümlük bu eseri dinlerken Fazıl Say’ın üstadlığına hayran oldum.Saksafonu dinlerken de ney’i dinlerken de haz almaya bakarım. Piyano ve keman, ud ve kanun, yaylı tanbur ve klasik kemençede beni kendilerine çeler. Ritim müzik aleti kudüm bana hep kalp atışı ve zikri hatırlattığı için ayrıca severim.
Tabiki çocukluğumdan kalma, çümbüş sevdam, saz sevdam ayrıdır. Bu arada rebap dinlemeyide sevdiğimi söylemem gerekir. Bir gün yalnız kalırsanız kanepenize uzanınız ve rebap ve tambura dinleyiniz. Benim için bunu yapınız. Uyuyacak ve başka bir aleme gidecek ve o alemle uyanacaksınız. Buna emin olunuz.Hasseten tamburam rebap olduyu bir akşam güneş batarken balkonda dinleyiniz.Yanınızda eşiniz olur ve  kahve içip birde bana yardım eden bütün arkadaşlarıma bir dua ederseniz, o akşamınız kutlu olur.Tamburamı rebaptan, rebabı tamburadan ayırırsanız, Ferhat’tan Şirin’i ayırmış olursunuz.Buna ilaveten ud’tan tanburu, tanburdan udu ayırsanız, Kerem ile Aslı’yı birbirinden ayırmış olursunuz.Bunu yazınca aklıma Rahmetli Fethi Gemihlioğlu’nun Rahmetli Erol Güngör ve Allah uzun ömür versin Mehmet Genç’e birbirinizden ayrılmayın dediği geldi.
Her hangi bir sosyal, siyasal beklentim olmadan kendi halimce yazıyor ve çalışıyorum. Keyfim çok iyi. Dilerim herkesin keyfi benimki kadar iyi olur.
“Herkesin bir mesleği birde meşgalesi olmalı” der, Süheyl Ünver. Şükür mesleğim var; hocalık. Meşgalem ise yazmak. Yazarken duyduğum hazzı ders anlatırkende duyduğum için ikisinide aşkla bağlıyım.
Foyası bütünüyle meydana çıkan fakat halen pusuda insanı bekleyen bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz. Aynı anda bir şey daha öğreneceğiz; yalnızlıkla yaşamayı.Virüsle yaptığımız bu saklambaç oyununu çok ciddiye almayanlarada devlet gerekli uyarıyı yaptı ve yapmaya devam edecek.Virüsün bir “ortaoyun” olduğu dünya insanı anladı, artık. Oyun ki ne oyun. Yok yok virüs sürek avına çıkmış gibi bir ortaoyunu oynuyor. Ortaoyun dememin sebepi güç dengelerinin oyunu olduğunu bütün dünya anladıda ondan.Virüse adam öldürmek kolay geldi, oynuyor ki oynuyor. Ama sonunda insanın kazancağını bilmeyen akılsız bir virüs kalacak ortada.