Dr.Mustafa TEKÇE ağbime
Uyandım.Saat gecenin 02.22 si. Çağatay’la biraz konuştuk. Bakalım arefe olan bu gün nasıl geçecek?
Başımı yastığa koydum ve aylardır görmediğim denizi bir hayal edeyim dedim.İşte hayalim; Akdeniz'in üstüne bahar rüzgarı Ege'den gelirken, Karadeniz bu muhteşem manzarayı yukardan seyir ediyordu.Bu manzara meyus bir yalan değil aksine yegane bir hakikatti.Fecrin pembe nazarları ufuk'tan ufuğa sonsuzluktan sonsuzluğa buradan süzülüyordu.Baharın hatta mevsimlerin inkilap merkezi bu üç deniz ve bu üç denjizden geceleri gelen muharrik rüzgarlar.Mevsimlerin hüsnünün en gizli en mahrem yönleri bu üç denize gizlenmişti.Bu hakikat, doğanın bu üç denize bila-sebep verdiği mükafatın kıymetinin kendisiydi.Burada esen rüzgarlar denizin Füsun-ı ruhlarıydı.Denize vuran bedii ve vazıh güneş bile bu fusün-i ruhun eseriydi.Tabiat-i alemin bütün perileri güzelliklerini bu esrarlı denizlerin gölgesinden almışlardır.O dünyaya yayılan türlü türlü çiçek kokuları nereden ve nasıl ılık ılık gelirdi; Bu denizlerden bu rüzgarlardan.Tıpkı sulu boya resmî levhası gibi fakat kokusu olan bir resim levhasıydı.Saf ve mavi bir sema, saf ve mavi bir deniz bu rüzgarların eseriydi. Karşı sahil sanki yoktu gök ve deniz birleşmişti. Hatta denizin mavisi göğün yansımasıydı.Bahara ve hayata dargın olmayanların mekanıydı burası.Manzara ne uzak bir hayal ne de görülmez bir hülya idi, manzara gerçek, manzara hakikatti.Manzara muhteşem bir “Levent” endamıyla süzülüyordu ki gören hayran oluyordu.Üç deniz gözleri kamaştıran tabiatın tek incisiydi.Denize akseden güneş bile bir başka alemlere hatta ayrı hülyalara dalmış gibiydi.Rüzgar, odaların gölgesine görünmez hayaletler, yosunumsu kokular getirirken oda sakinleri bunları denizin kahkahası sanıyorlardı”.
Hayal bile yoruyor beni. Sabah ezanını duyar gibi oldum. Usulca kalkıp, iştiyakla namazımı kılıp, tekrar yattım.
Sabah 11.12 de uyandım. Yatağımın içinde aklıma Kemal Tahir’in Kurt Kanunu romanı geldi. Kitaptaki suikast planı ve planın başarılı, başarısız olması veya “suikastı devlet biliyordu, niçin engel olmadı” diyen Kara Kemal’in bu cümleleri değilde, Eminle yaptığı şu sohbet beni Kemal Tahir, Yusuf Akçura ve Sultan Galiyev’i bir arada düşünmeye itti.Romanda Kemal Tahir Kara Kemal’i Akçura’nın Sebilreşatta 1919 da yayınlanan bir makalesini esas alarak Tanzimat fermanını tahlil ederken şöyle konuşturuyor;Tanzimat Avrupanın Osmanlı devleti üzerine kullandığı en öldürü silahtır.Sırf sermayıe ile ve sermayenin iki itaatli hizmetçisi olan “ kültür ve siyaset” ile çok şey kazanmıştır.Haçlıların İslam üstüne çektiği bu iki zehirli silah sadece siyasi bağımsızlığı ve milli egemenliği, din ve milliyeti geçim imkanınıda kökünden kesiyor”. Bu paragraf Akçura’nın, kitabına koyan Kemal Tahir. Bu cümleler, Sultan Galiyev’in üçüncü dünya sömürüsü yaklaşıma ne kadar uyum içinde. Sultan Galiyev’de olaylara Kemal Tahir gibi Marxist pencereden bakmış ve Yusuf Akçura gibi milli olmuş diye düşünerek, üç Türk aydının ortak aklına bayıldım. Bu anlamda üçüde müslüman ikisi aynı zamanda turancı ( Akçura ve Galiyev) ikisi aynısı zamanda Marxist metodu kullanıyor ( Kemal Tahir ve Galiyev) ulaştıkları sonuç aynı; bağımsız ve milli ülke. Yine aynı romanda Akçura ve İzmir İktisat Kongresinden bahis ediyor hemde Kazım Karabekir’e ince bir gönderme yaparak. Akçura’nın kaleminden Kara Kemal’i şöyle konuşturuyor, Kemal Tahir;İzmir İktisat Kongresine çiftçiler, gerçek çobanlar katılacak”.Yani memleket liberal sistemle kalkınacak.Buda yine dış güçlerin işine gelir, diyor.Küçük toprak sahipleri ve büyük toprak sahipleriyle ilgili Gazi Paşanın fikrini Karabekir’e açıklatır; “Devlet destekli zengin yaratmak”.Devamla bir sınıf çıkarına politika üretmenin ülkeye zarar vereceğini belirtir, Karabekir.Kuracakları fıkranın bütün memleketi kurtaracağını ifade eden Paşa, bizim memleketin, asıl nüfusu köylüdür ve kuracağımız fıkranın hiç bir sınıf zarar vermesini istemiyor der. Toprak ve köylü üzerine bu yorum, Galiyev’in Milli Komünizm fikrine hiçde uzak olmadığı fikrini bende uyandırdı.
Sonra köylü sınıfından şehirli sınıfa ve sanayi erbabına geçiyor, Kemal Tahir.Dinliyelim;köylü sınıfı asıldır fakat, sanayi erbabı köylüler için lazımdır. Kısaca Köy-kent -orta tüccar “üçlemesi” ile milli burjuvazi yaratılacak İzmir İktisat Kongresini bir siyasi Halk Fıkra’sıyla oluşturulacağıyla bitirir. İlave olarak tarım işçisi ile sanayi işçisinin bir birinden farkı olmadı için bu yeni siyasi harekete Halk Fıkrası isminin uygun olacağı ifade edilmiştir.
Romanda en etkili ve bu üç müslüman Türk aydınını birleştiren cümle işte şu cümle; “doğulu toplumlarda kalkınma çabalamalarının gerçek celladı, Batı sömürüsüdür”.Sonra ekonomik liberalizm ise yabancıları çıkarmaktan vazgeçmektir diyerek devlet ve liberalizm yoluyla yerli zengin yaratmanın bürokrat ve iş adamı arasında yolsuzluk ve rüşvete kapı açacağını işaret etmiştir. Bu son cümleme ne kadar doğru bir cümledir. Çünkü bürokrat kapitalizmi ülkeye hakim olmuştur diye düşünüyorum.Kemal Tahir sınıfsız devlet sahipsiz devlettir, derken Marx’ı fikirlerinide zorluyor. Çünkü komünizm sınıfsız toplum değil midir? Bu durumda komünist devlette mi sahipsiz? Komünizmin sınıfsız olup olmadı tartışılır.Problem burada.Birde halkçılıktan bahis ediyor. Sınıf şuuru olmayan Cumhuriyet’i dahi batı toplumuna doğru götürüyor.
Kısaca İzmir İktisat Kongresi bir siyasi fıkranın iktisat politikasının tartışıldığı kongre olmuştur.
Kemal Tahir’in bir suikast romanına İzmir İktisat Kongresini koyması son derece uzmanca ve akıllıca kurgunun sonucudur. Çünkü suikast ve kongre mekanı aynı;İzmir.
Kemal Tahir kongre kararlarını hiç bir şekilde yorumlamıyor. Bu onun bütün kararları desteklediği veya desteklemediği anlamına gelmez. Çünkü kararları romanda eleştirmiyor. Ancak Sultan Galiyev’in hemşerisi Akçura’nın görüşlerini koymuş olması son derece önemli. Çünkü Akçura’nın milli bağımsızlık ile ilgili yorumları Galiyev’in görüşlerinden asla farklı değil. Bu anlamda denilebilir ki, Kemal Tahir’in ATÜT yaklaşımı yerli sosyalizm taraftarı Galiyev’in görüşüne eştir. Sonuç olarak İzmir İktisat Kongresi, sanki üçüncü dünya ülkelerinin özellikle müslüman ülkelerin sömürülmesine karşı bir dik duruş sergileyen ve bu duruşundan dolayı öldürülen Sultan Galiyev’in görüşlerinin tescil edilme kongresi gibi geldi bana.Ve bu yaklaşımda Kemal Tahir kaynaklı Türk solunun ( Milli Demokratik Devrimcilerin) özünü oluşturdu.Sultan Galiyev romancı olsaydı, Kemal Tahir, Kemal Tahir ideolog olsaydı, Sultan Galiyev olur muydu?Her ikiside Yusuf Akçura’ a selama dururlar mıydı diye aklımdan bir soru geçmiyor değil.
Bu günde çok yoruldum. Nereden çıktı, yok Akçura, yok Kemal Tahir, yok Lenin’in dört adamında biri olan müslüman kominist Sultan Galiyev. Otur pencerenin kenarına dışarda yağan yağmuru izle, birde şarkı, türkü aç dinle. Keyfine bakmak dururken şu arefe gününde ne işin var, tarihsel ve ekonomi politikasıyla. Saat;14.06
İftara on sekiz dakika var. Aklıma şöyle bir soru geldi; Nurettin Topçu’un İslamcı Sosyalizim veya Ruhçu Sosyalizmiyle, Galiyev’in müslüman komünizmi arasında nasıl benzeşim veya fark var? Bu soruyla başıma bir bela aldım.Hava gerçekten soğudu. Şaka maka üşüyorum. Bence yasakta olmasa bu soğukta kimse bayram ziyaretine gidemezdi.23/05/2020
VİRÜS GÜNLERİMDE SEYR-İ LAMEKAN-SEYR-İ LAZAMAN 42
Zeki Özdemir
Yorumlar