Prof.Dr.İlyas DÖKMETAŞ ağbime
Bu gün bayramın ikinci günü. Saat gece yarısının 03.22. İki saat uyuduktan sonra uyandım. Kitap okumak istedim, okuyamadım. Odam ne çok sıcak ne serin. Ateşimi ölçtüm.35.5. Tv açtım ama hemen kapattım. Uyumaya çalıştım, uyuyamadım.
Gece af dilemek ne güzel dedim af diledim; Allahım ciddi ve şaka yoluyla yaptıklarımı, yanlışlıkla ve bilerek yaptığım günahlarımı sen affet. 
Kapkara bir gecenin karanlığında kendi yalnızlığını kimler düşünmedi ve kimler bir yıldız parlaklığında kendini bulmadı ki?
Baktığını sadece gören değil gördüğünü bütün içtenliği ile anlayan biri olmayı hayal ederek tekrar uyumaya çalıştım ama nafile.İşte bu gece ki düşüncelerim;İnsan kim olursa olsun ne olursa olsun, ne kadar ahlaksız ne kadar kimliksiz olursa olsun, içgüdüsel bir varlık olarak her hal ve şarta kendisine ve kendi onuruna saygı duyulmasını ister.Bir telekızda bir çobanda bir hırsızda bir katilde toplumdan dışlandığını görür, bilir. Buna rağmen hal ve kal itibariyle kendinden büyük olanın karşısında saygı ve hürmetle durur ve onlardan da kendisini " tutunamayanlar" sınıfında olsa dahi saygı ve sevgi bekler.Tabiki hiç bir güç hiç bir kuvvet onların içindeki suçluluk duygusunu onların içinden atamaz. O nedenle bir suçluyu bir cezaevine koymak yerine iyi insanların arasına koyup onu vicdan mahkumu yapmak, ona zindana koymaktan daha ağır gelir. Bu nedenle önce iyi insan kimse, onlardan müteşekkil edilmiş bir kamp kurmaları ve suçlu kime deniyorsa onuda, o iyilik kampına konmalı. Özgürlüğü kısıtlamak hiç bir insanı suçtan uzaklaştırmaz. Öyle olsaydı ceza evinden çıkınca kimse suç işlemezdi.Halbuki cezaevleri defadan suç işlemiş insanlarla dolu.Mutsuz ve dışlanmış insanı mutlu insanlar arasında vicdan mahkumu yapmak önceleri onu daha çok mutsuz edecek ama sonraları önce gördüğü iyi olgulardan mahcup olacaktır. Sonra ise iyilerin en iyisi Allah’tan korkup iyilik olgusu ruhunun derinliklerine işleyecektir.Gecenin bu saatinde nereden geldi bu suç ve ceza fikri? Suçta işlemedim ki, bilinç altından bu cümlelerim çıktı. Suç nedir ki, zaten. Kim kime karşı işler? 
Annem ve babam birden aklıma geldi.Dedim ki içimden, asıl anne ve babamızı hazineler nasıl saklanırsa öyle saklayalım, kendi içimizde.Bilirsin en büyük söz henüz söylenmeyendir. O nedenle anlatılmaz anne ve babalar.Bırakın ulu kalsınlar.Anlatmayın onları.Zaten kelimeler yetersiz, harfler anlamsız, noktalama işaretleri eksik kalır onları anlatmaya.
Suçtan, cezaya, cezada anne ve babaya, anne ve babadan sırra, sırdan hazinelere geldim. Hazinem annem ve babam. Karanlıkta sakladığım iki ruh. Galiba karanlığı bunun için seviyorum. Karanlıkta sakladığım annem ve babamın yerini biliyor, onlara yaklaşıyor, kokularını burnuma çekiyor ve babam haydi geç oldu uyu derken, annem üşümeyeyim diye yorganı üzerime örtüyor. Yıllardır bu sırrımı ilk kez sizle paylaşıyorum. Sırrım, hazinem ortaya çıktı. Bunu bilerek ifşa ettim ki, sizde karanlığa anne ve babanızı saklayınız  kokularını özlediğinizde karanlığa sarılıp uyuyasınız. Haydi bir deneyiniz, bakalım neler olacak. Bende deneyeceğim şimdi. Yazmayı bıraktım ve karanlık hem yorganım, hem yatağım hem yastığım oldu. Uyumaya çalıştım. Saat, 03.52
Sabah 09.48 gibi uyandım. Virüs günleri şuur alanımı genişletti. Şuur alanım sahiplenme dairemi büyüttü.Önce kendimi, sonra ailemi, sonra arkadaşlarımı sonra ülkem insanını sonra dünya insanlığını sahiplendim. Hepsini gelecek virüs mikrobundan koru Allah’ım diye dua ediyorum.
Bir akademisyen ne işe yarar diye sordum kendime. Akademisyen bir yetenek avcısıdır diye cevap verdim.Yani doktora öğrencisi bulmak ve onu avcı haline getirip, onuda yetenek avcısı yapmaktır.İşimiz zor.Daha açık ifade etmem gerekirse,  eser bırakan adam olmak yerine eser bırakacak adam yetiştirmek, şiir yazmayıp, şiir yazacak adamı yetiştirmek, ticaret yapmayıp, ticaret yapan adamı yetiştirmek, siyaset yapan değil, siyaset yapacak adamı yetiştirmektir.Türk akademisyenleri bunu yapamadı.İnsan yetiştiren, insanı kayıp ettik. Bütün Türkiye bu günlerde bu insanları arıyor. Bende arıyorum.Fikrin bülbülü değil fikrin sakası olmak. Fikrin Amiş Efendisi olmak.Fikrin Fethi Gemihlioğlu’su olmak.Fikrin tellalı değil, fikrin bedelini ödemektir. Fikri üretmek için gecelerde   fikrin çile ve azap çekeni olmak başka şey, bu fikirleri ezberleyip anlatmak başka şey. Benim neslim fikrin tellalı oldu, bizden önceki nesil ise bedel ödedi.
Gariplerin bayramı bu bayram. Düşünün şimdi kimsesizleri. Herkes kendi evinde kimsesiz kaldı. Ne kadar zor. Ne kadar ağır. İftara bir
akrabayı davet edemedik.Her aile kendi içinde kimsesiz kaldı. Bu günden sonra gelecek iftar ve bayramlarda kimsesizleri bulup onlarla iftar yapıp, onları bayramda ziyaret etmek şuurunu bu gün bu bayramda varmadıysak, bu nice ramazandır, bu nice bayramdır.25/05/2020