Hep aynı senaryo; dünyaya düzen vereceğiz, dünyayı içine düştüğü zor durumdan ancak biz kurtarabiliriz. Bu hak bize aittir, bizden başka kimse bunu başaramaz. Dünyanın bu bölgesinde şu ülkesinde ciddi sorunlar çıktı, kendi kendilerine yetemiyorlar, ülkenin yönetiminde acziyet var, öyle ise hadi orayı işgal edelim. Bir gece yarısı bir de bakıyorsun uçaklar o ülkeyi bombalamış ve işgal başlamış.
Sen uçak gemilerini Kızıldeniz’e gönder ben burada güvenliği sağlayacağım de orada tehdit oluştur. Sonrada kalk seni yola getireceğim de ve Yemen’i vur. Buna kimse inanmıyor artık. Çünkü siz barış, özgürlük, insan hakları, kardeşlik, demokrasi getireceğinizi söylediğiniz her yere zülüm, göz yaşı, işkence getirdiniz. Çocukları öldürdünüz, sağ kalanları kaçırdınız. Kadınları öldürdünüz, sağ kalanlara tecavüz ettiniz. Erkekleri komple öldürdünüz, evlerini başlarına yıktınız. Bunun adına da “sizi kurtarıyoruz” dediniz.
Dünyayı sizin zulmünüzden kurtarmak için önce sizden kurtarmalı. Sizin barış ve özgürlük adına yapıp ettiklerinizden kurtarmalı. Çünkü oyunun kurallarını siz yazıyorsunuz. Kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Katil İsrail de sizin Orta Doğudaki karakolunuz. Siz mi onları kullanıyorsunuz, onlar mı sizi belli değil. Gerçi Armagedon’a göre onlar Hristiyan Beytullahim, yani Hz.İsa’nın doğduğu, ev İsrail’in işgali altında. Sizi kullanıyorlar, zamanı gelince sizi gelip yok edecekler ve Hristiyanlara ait ne varsa sizden alıp kurtaracaklar.
Yüz yıllar önce Balkanlarda, Osmanlı-Rus savaşında, Anadolu'nun işgalinde hep aynı senaryo vardı. İngilizler, Fransızlar, Almanlar, İtalyanlar, Yunanlılar Anadolu’yu paylaşmıştınız. Sonunda hep aynı hüsran ve mağlubiyet, yenilgi ve sonuçta denize dökülme.
“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış”. Yerli işbirlikçileriniz de o kadar çok ki saymakla bitmiyor. İşgalciler hiçbir zaman mağdur değillerdir, zalimin ve zulümün en son noktasındaki kişilerdir, ülkelerdir. Terör örgütleri de onların maşalarıdır. Kullanır, işi bitince de buruşturur bir köşeye atarlar. Hatta çoğu zaman imha ederler.
Keçecizade Fuad Paşa, Sultan Abdülaziz döneminin önemli şahsiyetlerinden. Sultan Abdülaziz'in Paris seyahatinde Dışişleri bakanı. Yarı resmi bir toplantıda Fransa İmparatoru III. Napolyon, Fuad Paşa’ya istediklerini sıralıyor:
“Süveyş Kanalı açılmalı, Girit, Osmanlılardan alınıp Yunanistan’a verilmeli, Kudüs'deki kutsal yerlerden Katoliklere ait olanların yönetimi Fransızlarda olmalı”…
“Zaten bu sorunlar sizin için büyük bir dert... Yorgun omuzlarınızdan bunları atıp hafifleyiniz...”
Buna karşılık Fuad Paşa gülümsüyor ve hiç istifini bozmadan cevap veriyor: “Biz hâlâ çok güçlüyüz efendim, tehditlere boyun eğmeyiz.”
İmparator bir kahkahadan sonra:
“Yapmayın” diyor, “Devletinizin ne kadar zayıfladığını bütün dünya biliyor.” Bu tehdit karşısında, Fuad Paşa’nın verdiği şu cevap tarihe geçiyor:
“Efendim, siz, bendenize, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki, üç yüz senedir, siz dışarıdan, bizdeki hainler içeriden devamlı yıkmaya uğraşıyoruz fakat bir türlü yıkamadık! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, Osmanlı’yı yıkamadık!”
Dışarıdaki oyun kuruculara da, içerideki işbirlikçilerine de duyurulur. Bizi yıkamayacaksınız, bizi parçalayamayacaksınız, bizi bölemeyeceksiniz. Kahpece ve sinsi planlarla şehit olan vatan evlatlarına Allah'dan rahmet diliyorum. Gazilerimize acil şifalar diliyorum. Anne ve babalarına, hanım ve çocuklarına başsağlığı diliyorum.
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana...
................
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. (Mehmet Akif Ersoy)