Kan ve gözyaşının dinmediği, kimyasal ölümün kol gezdiği coğrafyamızı yakından ilgilendiren ve ülke tarihimizde yeni bir milat olacak olan, halk oylamasının arefesindeyiz.  Türk Siyasi tarihinde öne çıkan Özal, Erbakan Hoca, Muhsin Yazıcıoğlu ve Türkeş gibi liderlerin de zaman zaman dilendirdiği  ?başkanlık sistemini,? bize özgü   ?Cumhurbaşkanlığı Sistemi?  adıyla 16 Nisan günü oylayacağız.
2011 yılından bu yana yaklaşık 6 yıldır gündemimizi meşgul eden Anayasa değişikliği bir türlü gerçekleşmedi. Üzerinde anlaşmaya varılan altmış kadar madde dahi kabul edilmedi. 2014 yılında Cumhurbaşkanını meclisin değil; doğrudan milletin seçmesiyle, başkanlık tartışmaları yeniden alevlendi. Sonraki seçimde(Haziran 2015) başkanlık sistemi çokça dillendirildi fakat bu defa da mevcut hükumet tek başına iktidarı kaybetti. Ardından Kasım 2015 seçimi yeni hükumet ve 15 Temmuz darbesi.  Darbe sonrası günlerde MHP Genel Başkanı Bahçeli, başkanlık sistemi değişiklik teklifini meclise getirmesi için hükumete seslendi. Hükumetin rafa kaldırdığı bir teklif böylece Bahçeli´nin çağrısı ile yeniden gündeme geldi ve ?insanın insanı ısırdığı o görüntülerle meclisten geçti. Şimdi top millette?
 Referandum ile; milletvekili sayısını 600´e çıkarmayı, seçilme yaşını 18´e indirmeyi, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimini 4 yıldan yeniden 5 yıla çıkarmayı, meclisin denetim yetkisini güçlendirmeyi, partili cumhurbaşkanı olabilmeyi, yüz bin imza ile partisiz cumhurbaşkanı adayı olabilmeyi, başbakanlık makamının kaldırılmasını, Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisini, cumhurbaşkanına cezai sorumluluk getirilmesini, seçimlerin aynı gün yapılmasını, cumhurbaşkanı ve meclisin seçimleri karşılıklı yenileme yetkisini, askeri yargının kaldırılmasını, HSYK yapısında değişiklikleri? oylayacağız. Peki, niçin bu değişikliğe ihtiyaç duyuldu?
  Öncelikle istikrara kavuşmak için.  Cumhurbaşkanlığı sisteminde önüne gelen kurumun kendince operasyon çektiği bir ülke olmayacağız.  Tarihimiz bu çift başlılık çekişmesi örnekleriyle dolu. Atatürk ile İnönü çekişmesi, İnönü ile Recep Peker çekişmesi. Yakın tarihimizdeki Özal-Demirel-Sezer ve dönemin başbakanlarının çekişmeleri v.b.   Geçmişte   yüzden fazla turda bile Fahri Korutürk´ün Cumhurbaşkanı seçilemediğini biliyoruz.
  Mevcut durumda; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Muhalefet Partileri, yüksek yargı mensupları, sanayi, iş ve medya patronları grubu, çeşitli stk örgütleri, v.b çok başlı bir yapı var.  Ve bu kişi ve örgütler gerektiğinde hükümet değiştirme gücünü ve haddini dahi kendilerinde görerek eyleme geçebiliyorlar. 28 Şubat sürecinde bu ve benzeri girişimlere sıklıkla şahit olduk.  Darbe ürünü olan mevcut Anayasa, Av. Âdem Yıldırım´ın ifadesiyle ?devletin gücünü vatandaşa göstermek için?  ceberrut  bir anlayışla uygulanmıştır.  Oysa Anayasa başta devlette adaleti sağlamalı ve başta devleti hukuka uydurmalıdır.
 Yukarıda özet olarak paylaştığımız bu düzenlemelere itiraz eden  ?hayırcı ceph e? ise; getirilmek istenen düzenlemeyle; ?tek adam rejimi? kurulacağını, devletin parti devletine dönüşeceğini, meclisin etkisizleştirilip bürokrasinin her şeye egemen olacağını, başkan ve başkan yardımcılarının sorumsuz olacaklarını ve ancak 400 vekilin imzası ile yargılanabileceklerini, yargı erkinin başkanın sözünden çıkamayacağını, ekonomik çöküş yaşanacağını, çatışma ve terör için uygun ortamın oluşacağını ve terörün artacağını, camiye-kışlaya-okula siyasetin gireceğini, başkanın ülkeyi böleceğini, başkanın padişahlarda ve Atatürk´te bile olmayan haklara kavuşacağını iddia ederek ?hayır kampanyası? yürütüyor.
 16 Nisan Halk Oylaması anketlerine baktığımızda bir tutarlılık olmadığını görüyoruz. Evet ya da hayır oranlarının anket şirketlerine göre ve  orantısız bir oranda değişkenlik göstermesi  bu sonuçların maksatlı olduğunu ortaya koyuyor. Tabi bu bir taktikte olabilir. Yakın geçmişte Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapan bir partinin oyları düşük gösterilmiş, barajı geçmesi için insanlar o partiye yönlendirilmiş ve bu parti umduğundan da yüksek oy almıştı. Burada da sonucun fifty fifty değil de daha güçlü şekilde geçmesi için böyle bir taktik izleniyor olabilir. Kanaatimizce;  öyle ya da böyle bir oranda bu düzenleme halkımız tarafından kabul edilecektir. Fakat bu oranın yeni tartışmalar açmayacak şekilde, güçlü bir oranda geçmesi elbette tercih edilir.
 Referandum müspet şekilde nihayete erdiğinde çok başlı, hantal bürokratik oligarşiden kurtulabiliriz.  Artık tabela partileri, ?yedek partiler?, ?başkancıklar?, sözüm ona kanaat önderleri etkilerini kaybedecek ve birçokları kepenklerini kapatacaktır. Bazı partilerde olağanüstü durumlar yaşanabilecek, yeni bir parti dahi kurulabilecektir. Bundan sonra memlekette iki temel akım güçlü şekilde temsil edilecek millet yetmiş fırkaya bölünmeyecektir.
  Yeni getirilecek Cumhurbaşkanlığı sisteminin elbette eksiklikleri olabileceği gibi bu günümüzden kötü olması da beklenen bir şey değildir. İleride yeni düzenlemelerle eksiklikler giderilir. Sonuçta bu 18 madde tek bir partinin önerisi değil, referanduma götürme yeter sayısına ulaşabilmek için uzlaşı ile çıkarılmış düzenlemelerdir.  Belki de bu yüzden çok daha yüksek bir katılım ve yüksek bir oranda kabul edilmesini sağlayabilecek, kamu görevlileri hakkında iyileştirmeler, dar bölge sistemi ve taşeronlara kadrolarının verilmesi gibi düzenlemeler yapılamamıştır.
 Referandum sürecinde dikkat çekici bir hususta, Avrupa´nın hiç olmadığı kadar Türkiye´de ki seçimlere bu kadar müdahil olmaları ve işi şirazesinden çıkarmalarıdır. Özellikle Almanya, Hollanda, Avusturya, İsviçre gibi ülkelerde sürecin yakından takip edildiğini ve ?hayır? kampanyaları düzenlendiğini görüyoruz.  Okullarında Türkçe konuşulmasını bile yasaklayan Avrupalılar, gazetelerinde Türkçe sür-manşetlerle ?hayır? diyorlar. Sultan Abdülhamit Han´ın, Avrupalı elçileri dinleyip, onların beklentilerinin aksine kararlar verdiğini biliyoruz. Bu bilgi artık sır değil ve Avrupalılar da bunu biliyor. Bugün Avpupalılar ?hayır? dedikçe, yurdum insanının ?evet? diyeceğini bilmelerine rağmen, batılıların ısrarla ?hayır? demelerine, ALLAH şaşırtıyor işte demekten kendimi alamıyorum.
Neyse; değiştirilmek istenen şey rejim değil, sistemdir ve herkes çıkacak olan sonuca saygı duymak zorundadır. Aptalca söylemlerden kaçınılmalı ve karşısındakini denize dökmekten bahsedilmemelidir.  Memur-Sen genel başkanımız Ali YALÇIN´ın dediği gibi; Bu ülkenin temel travması, parlamenter sistemin dikiş tutmamasıdır.  Parlamenter sistemdeki hükumetlerimizin ömür ortalaması 1,5 yıldır. Madem; 15 Temmuzu yaşadık ve ülkemiz mevcut Anayasa ortamında işgal edilmek istendi, o halde bu millet, vatanını işgal etmek isteyenlere karşı elbette yeni bir anayasa yapabilir ve sürecin başlangıcı da 16 Nisandır.