Türk siyaset hayatından birçok renkli simalar gelip-geçmiştir. Tevellüdümüz itibariyle çok eskilere şahit olamadık. Lâkin onların hikâyelerini de okuduk, duyduk. Şüphesiz bunlar arasında, yaşı 30 ve üzerinde olanlar için, ERBAKAN Hoca’mın ayrı bir yeri vardır. Siyasi kişiliğinin yanında ünlü bir bilim adamı olan Erbakan, kısa süren başbakanlığı döneminde ilk denk bütçeyi gerçekleştiren kişidir. Erbakan, henüz 27 yaşındayken Türkiye’nin en genç doçenti olmuştur.
1956 yılında Gümüş Motor A.Ş’ yi kurarak burada Türkiye’nin ilk yerli motorunu üretti. 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresinde Gümüş Motorun yaptığı imalatları sunan Erbakan, Türkiye’de otomobil yapımı fikrini ortaya attı ve bu fikrin o zamanın yönetimince revaç görmesi üzerine Eskişehir Demiryolları CER atölyesinde “Devrim Otomobili” adıyla ilk yerli otomobili imal etti. 1965 yılında profesör oldu.* 27 Şubat 2011 günü Rahmeti Rahmana kavuşan Erbakan 28 Şubat 1997 de darbenin post modern olanına muhatap edilmişti. Şimdilerde darbenin post’unun çıkarıldığı söylense de; Mücahit Başbakan olarak adlandırılan Hocanın, tepesinden inmeyen darbelere dair, yeri ve günü gelmişken birkaç değerlendirmede bulunalım.
Darbenin post-modern olanının üzerinden 18 yıl geçti. Sanki bir düşman ordusu tarafından kuşatılmış gibi hissettiğimiz o günlerde “97 Kuşağı” diye isimlendirmiştik kendimizi. Yine o günlerde üniversite öğrencisiydik, gençtik ve serazat bir başımız vardı. Kendimizce direndik eylemlerle. Kimi kardeşlerimiz mezuniyetine kısa bir zamanda kalsa okullarını bıraktılar gözleri yaşlı. Kimilerinin ikna odalarında ikna edilemediğini duyduk. 11.Ayın 11’inde Saat 11:00 El Ele Eyleminde , ellerine gözlerine na-mahrem eli değmemiş kızlarımız, erkek polislerce hatta piyade birliklerince yerlerde sürüklendiler. Kimileri başı bağlı değilken başını bağlayıp okulunu bıraktı yine o günlerde. Yine direndik. Çünkü bizim için direnmek kolaydı, biz erkektik ve başımızda açmamızı istedikleri bir örtümüz yoktu!... Ama bu kadarcık direnci gösteremeyen kardeşlerimizde oldu. Onların da başlarında “hoca”ları vardı. O, bu meseleleri “asıl” değil, “fürüğ” görüyordu çünkü.
Her ne kadar darbenin post-modern olanının üzerinden 18 yıl geçse de, darbenin dost-modern olanının üzerinden 1 yıl ancak geçti. Bu zaman zarfında, bin yıl sürecek denen fakat 6 yılda bittiği söylenen 28 Şubat darbesinin aslında bitmediğini tekrar temaşa ettik. Zaten darbelerden beklenen gerçekleşmeden darbeler bitmez. Eğer bittiyse, 28 Şubattan beklenen gerçekleşmiştir. Yok, 28 Şubattan beklenen gerçekleşmediyse, bu durumda 28 Şubatlar, 17 Aralıklar bitmez, bitirilmez…
28 Şubat, yüzde yüz olmasa da amacına ulaşmıştır. Çünkü; 28 Şubattan önce, mütesettür anneler kızlarını kendileri gibi yetiştirirlerdi. 28 Şubattan önce, mütedeyyin hanımlar, gerçekten mesturelilerdi. Şimdi 1 metre kare bezi başına bağlayan, açık hanımlardan daha fazla dikkat çekici giyinmesine rağmen, kendini örtülü sanıyor. 28 Şubattan önce bu camiada, belki sadece düğünü olan geline makyaj yapılırdı. 28 Şubattan sonra, boya badanada kimseden aşağı kalınmaz olundu. 28 Şubattan önce erkekler na-mahrem olanlarla tek başlarına bir arada olmazlardı. Şimdi erkek arkadaş gibi kız arkadaşlarımız oldu. 28 Şubattan önce, bayanlarla selamlaşma, kapalı gözlerle ve ima ile yapılırdı. Şimdi tokalaşmadan sarılmaya, öpüşmeye kadar selamlaşma usulleri yaygınlaştı.... Çoook uzatabiliriz....Ama bu satırların yazarı dahi, yazdıklarından münezzeh olmadığına için, 28 Şubat büyük ölçüde amacına ulaşmıştır ve İslamcılardan çok şey götürmüştür.
Özelde Erbakan Hükümetine, genelde ise bu ülkenin asıl sahiplerine karşı yapılan bütün operasyonlar, milletin tercihini değiştirmeye yönelik olmasına rağmen; milletin tercihlerinin değişmediğini, bilakis kastedilene teveccühün arttığını görenler, bu girişimlerden vazgeçmezler. Vazgeçmezler çünkü; Abdülhamid’e, Menderes’e, Özal’a, Erbakan’a ne yaptıysalar bundan sonra da onu yapacaklar, yapmak isteyecekler…
Eğer bizler, sadece bize gösterilene inanır; interneti, televizyonu, gazeteyi ve münafıkların getirdiği haberleri gerçek kabul edersek sırtımıza semer vuran çok olur. Müslüman’sak kalbimize soralım. Kimden yana olduğumuzu düşünelim. İsrail’in sevdiklerinden mi, Yahudi sermaye sahiplerinden mi, ALLAH ile aldatanlardan mı, ALLAH,`tan çok kâfirlerden korkanlardan mı, kendi inançsızlığına bazı Müslümanların günahlarını kılıf olarak gösterenlerden mi...? Medyamızın yüzde seksen beşi iddia edildiğinin aksine devlet-hükümet düşmanlığı olarak değerlendirilebilecek 28 Şubat vâri girişimlere hala çanak tutuyor. 400 e yakın etkili köşe yazarının sadece 50 ye yakını devlet-hükümet faaliyetlerini olumlu değerlendiren yazılar yazmaktaymış. Geriye kalanı malum. İstiyorlar ki, pkk eskisi gibi gariban Anadolu çocuklarından her gün 3`er 5`er asker öldürsün, milletin oyuyla seçilip iktidar olanlar, medya patronlarından emirler alsın, laiklik gerekçeleriyle İslam bilinçli olanlar ötelensin, hakaretlere uğrasın, faiz yükselsin, modernlik adına millî olan her şey terk edilsin. Mademki, “Kötülüğün zaferi için, iyilerin hiç bir şey yapmaması yeterlidir.” (Edmund Burke) O halde tarafımız bellidir.
Neyse çok uzattık. Darbecilere, darbe nasibi umanlara bir söz hatırlatalım: Nasipsiz it, Kurban Bayramında Hıristiyan mahallesinde gezermiş.
* http://www.konya.edu.tr/sayfa/erbakan
DARBENİN POST'U VE ERBAKAN
Ömer Doğan
Yorumlar