Dün İstanbul’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, kilometrelerce uzakta, Sivas’taki evimde beni de sarstı.

Fiziksel olarak değil belki ama içimde, yüreğimde…

Bu topraklarda doğup büyüyen herkes gibi, deprem gerçeği artık sadece haberlerde gördüğüm bir olay değil, yaşadığımız bir korku, bir çaresizlik haline geldi.

Sivas’ta yaşıyor olsam da deprem çantam hazır. 6 Şubat depreminde bunu kendime ders edindim.

Binamızın dayanıklılığını sorguluyorum. Çünkü biliyorum ki bu coğrafyada “bana bir şey olmaz” demek, gözümüzü kapatmaktan farksız.

Ama Gökhan KARA olarak benim bireysel tedbirlerim bir yere kadar.

Bir ülkenin vatandaşı olarak ise şunu düşünüyorum:

Böylesine büyük bir risk karşısında, daha kapsamlı ve daha merkezi bir yapılanmaya artık ihtiyacımız var. Afetlerle mücadele, sadece kriz anlarında değil, kriz öncesi ve sonrası süreçlerde de profesyonel, planlı ve sürekli bir çaba gerektiriyor.

İşte tam da bu yüzden Türkiye’nin bir Afet Bakanlığı'na sahip olması gerektiğini düşünüyorum.

Bu bakanlık, mevcut kurumlarımızın yaptığı çalışmaları tek çatı altında toplayarak koordinasyonu artırabilir, yerel yönetimlerle daha güçlü bağlar kurabilir ve uzun vadeli stratejiler geliştirerek toplumsal hazırlığı artırabilir.

Bu çağrıyı yaparken ne bir eleştiri ne de bir sitem taşıyorum. Aksine, ülkemi seven bir vatandaş olarak, Türkiye’nin geleceği için güçlü ve kalıcı çözümlerin hayata geçirilmesini istiyorum.

Çünkü afetler karşısında güçlü olmak, sadece fiziki yapıların değil, kurumsal yapıların da sağlam olmasından geçiyor.

Dün Kahramanmaraş, Adana, Hatay, Malatya, Adıyaman, Sivas sarsıldı, bugün İstanbul, yarın neresi olur bilemeyiz. Ama biz biliyoruz ki hazırlıklı bir toplum, en büyük felaketlerde bile dimdik ayakta durabilir.

Bu topraklarda yaşayıp da “bana olmaz” diyebilecek kimse yok.

Bu yüzden artık kaybedecek vaktimiz yok.