Yavuz Bülent Bakiler, ömrünü kelimelerin izzetine, milletin ve memleketin ruhuna adamış bir şairdi. Onun için edebiyat yalnızca bir estetik arayış değil, kültürel bir hafızayı diri tutma çabasıydı. Sadece şiirleriyle değil, konuşmalarıyla, fikirleriyle ve Türk dünyasına olan gönül bağlarıyla da milletin ortak seslerinden biri olmuştu.
Ne yazık ki o ses, geçtiğimiz günlerde ebediyete karıştı. Ve o büyük gönül adamı, "Sultan Şehir" dediği, her fırsatta sevgiyle, hürmetle andığı Sivas’ta toprağa verildi. Ana kucağına döndü, kendi deyimiyle "memleketin bağrına" kavuştu. Lakin geride kalanlar olarak bizler, ona son vazifeyi layıkıyla yerine getirebildik mi? Maalesef hayır.
Cenazesinde elbette sevenleri vardı. Onunla yol yürümüş, sözünü dinlemiş, gönül bağı kurmuş insanlar oradaydı. Özellikle devlet erkânından, kültür ve edebiyat çevrelerinden, akademi dünyasından geniş bir katılım vardı, her ne kadar siyasi partilerin birçoğunun olmamasına, bazı sivil toplum kuruluşlarının olmamasına rağmen…
Oysa Bakiler sadece bir şair değil, gönül coğrafyamızın canlı sesi, Anadolu irfanının son temsilcilerinden biriydi. Katılmayanların vefasızlığı, sadece bir bireye değil, temsil ettiği tüm değerlere karşı yapılmış bir görmezden gelme olarak okunabilir.
Yavuz Bülent Bakiler’in adı, Azerbaycan’dan Türkmenistan’a, Kazakistan’dan Kırgızistan’a kadar birçok ülkede saygıyla anılıyordu. Orta Asya'nın gençleri onu tanır, şiirlerini ezbere bilir, konuşmalarını dinlerdi. Türk dünyasının birlik hayalinin bir neferiydi o. Ve bu davaya ömrünü adamış bir gönül erinin ardından, bu geniş coğrafyadan Sivas’ta bir kültür alanında isminin olmaması bir ayıp olarak herkese yeter bence…
Onu sadece “Sivaslı bir şair” olarak görmek, hem onun eserlerine hem de misyonuna haksızlık olur. O, memleketi Sivas’a olan bağlılığını şiire dökerken, aslında bütün bir Anadolu’nun sesi oluyordu. Ama Sivas bile, belki de kendi bağrından çıkan bu değeri yeterince sahiplenemedi. Bugün "Sultan Şair"i uğurlarken bir eksiklik varsa, o da budur: İsimsizlik...
Toplum olarak vefa duygusunu sıkça dillendiririz ama ne yazık ki, zamanı geldiğinde o vefayı göstermekten aciz kalıyoruz. Yavuz Bülent Bakiler, kelimeleriyle bu millete aynalar tuttu. O aynalarda gördüğümüz yüz, bizim kendi suretimizdi. Şimdi o aynalardan biri daha eksildi.
Ona hak ettiği değeri yaşarken gösterebildik mi, mezarı başında vereceğimiz nutuklar bunun yerini tutar mı?
Zor sorular bunlar. Ama cevapları yüzleşmemiz gereken gerçekler.
Ruhu şâd olsun Sultan Şair’in. Biz sustuk, ama onun kelimeleri konuşmaya devam edecek. Kim bilir belki de bu yazıdan sonra bir kütüphaneye, bir okula, bir sanat alanına ismi verilir…
O zaman susmak bir haykırış eylemine dönüşür…
Sultan Şehir derken akıllara Yavuz Bülent Bakiler geliyorsa, bunun gereği de yerine getirilmeli değil mi?
Vesselam…