Yaşamak hakkını vere vere yaşamak, öyle üstün körü değil, kenardan köşeden kaçamak bakışlarla hiç değil. İçine sindire sindire “işte bu benim hayatım” diye diye yaşamak! Yazın sıcağında serin bir hava beklersin, kışın ise yazın sıcağını beklersin. Ertelemeden, beklemeden, sabırsız olmadan yaşa! Nasıl olsa kışın arkasından hep yaz gelecek nasıl olsa her bahar çiçek açacak, Eylül hazanı hatırlatacak, Ekim sarartıp soğutacak o zaman hiç acele etmeye gerek yok.
Narı, portakalı beklersin, onlar varken karpuzu kavunu özlersin, insanız ya bu bir insan hali midir hep olmayanı ister ve bekler. Çayı hızlı hızlı içmeye, kahvenin tadını almadan yudumlamayı bırak. Madem senin için kalkmış yemenden gelmiş kahve, kahveye de hürmet et, tadını veren Rabbine de şükret.
Beklersin ...
Hamileyken bebeğinin doğmasını, doğduktan sonra bir an önce emeklesin istersin. Sonra konuşsun ...Acele edersin halbuki zaman tüm bunların gerçekleşmesi için işleyiş de ateş almaya gelen komşu edasında aceleci, sen acele etmesen de olur aslında.
Askere gideni beklersin, varsa bir düğün onu beklersin her yıl dört gözle bayramı beklersin, bulunduğun andan çok uzaklara gitmeden bekle'' ana'' haksızlık etmeden bekle. Okula giden çocuğunu beklersin hafif geç kalsa yüreğin darlanır, yoldaki yolcunu beklersin Özlemek ve beklemek...
İnsan özlem duyduğunu mu bekler? Beklediğini mi özler? Özledim demek “Seni seviyorum benim için değerlisinin” kısaltılmış hali sanki. Ve nefes aldığımız sürece her anı kıymetli bilmek özlemeyi de kadim saymak, içine çeke çeke özlemek bazen bir dostun gülüşünü bazen bir sözünü gelişini gidişini. Pembeyi, maviyi, turuncuyu renkleri hepsini değerli bilmek. Gece sabahı beklersin, her gece nasıl olsa bir gündüze gebe gecenin hakkına girme, gecede razı olsun senden gecenin Rabbide. Her ne kadar gündüzün talibi çok olsa da semavattaki yıldızlara ne demeli, böyle bir ihtişam hangi ustanın eseri? Her gece bir başka gündüzün habercisi.
Sezai Karakoç ne der;
“Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah bir gündüz ve bir güneş vardır.”
Gündüz vebal almadan geçirmek, tövbesini geceye bırakmadan, ya yenilirsek geceye, o zaman her gündüzü son günümüz hassasiyeti ile yaşamak karıncaya bile zeval vermeden. Hep bir vuslat arzusu içimizde o yüzden mi her hecemizde beklemek var. Bu his nerde biter acep bir ırmak kenarında tüm hesapları vermiş olsak. Beklemek de biter mi o vakit? Ya gündüze yenilecek insan ya geceye o yüzden çok da acele etmeye gerek yok, vakit belli saat belli, biraz daha gölgelenelim dünya evinde, vuslat belli sevgili belli.
Hay hak ...
Kelamın ve kalemin sahibi, bir dahaki yazıda buluştursun bizi inşallah .
YA GECEYE YENİLİR İNSAN YADA GÜNDÜZE
Yaşamak hakkını vere vere yaşamak, öyle üstün körü değil, kenardan köşeden kaçamak bakışlarla hiç değil. İçine sindire sindire “işte bu benim hayatım” diye diye yaşamak! Yazın sıcağında serin bir hava beklersin, kışın ise yazın sıcağını beklersin. Ertelemeden, beklemeden, sabırsız olmadan yaşa! Nasıl olsa kışın arkasından hep yaz gelecek nasıl olsa her bahar çiçek açacak, Eylül hazanı hatırlatacak, Ekim sarartıp soğutacak o zaman hiç acele etmeye gerek yok.
Narı, portakalı beklersin, onlar varken karpuzu kavunu özlersin, insanız ya bu bir insan hali midir hep olmayanı ister ve bekler. Çayı hızlı hızlı içmeye, kahvenin tadını almadan yudumlamayı bırak. Madem senin için kalkmış yemenden gelmiş kahve, kahveye de hürmet et, tadını veren Rabbine de şükret.
Beklersin ...
Hamileyken bebeğinin doğmasını, doğduktan sonra bir an önce emeklesin istersin. Sonra konuşsun ...Acele edersin halbuki zaman tüm bunların gerçekleşmesi için işleyiş de ateş almaya gelen komşu edasında aceleci, sen acele etmesen de olur aslında.
Askere gideni beklersin, varsa bir düğün onu beklersin her yıl dört gözle bayramı beklersin, bulunduğun andan çok uzaklara gitmeden bekle'' ana'' haksızlık etmeden bekle. Okula giden çocuğunu beklersin hafif geç kalsa yüreğin darlanır, yoldaki yolcunu beklersin Özlemek ve beklemek...
İnsan özlem duyduğunu mu bekler? Beklediğini mi özler? Özledim demek “Seni seviyorum benim için değerlisinin” kısaltılmış hali sanki. Ve nefes aldığımız sürece her anı kıymetli bilmek özlemeyi de kadim saymak, içine çeke çeke özlemek bazen bir dostun gülüşünü bazen bir sözünü gelişini gidişini. Pembeyi, maviyi, turuncuyu renkleri hepsini değerli bilmek. Gece sabahı beklersin, her gece nasıl olsa bir gündüze gebe gecenin hakkına girme, gecede razı olsun senden gecenin Rabbide. Her ne kadar gündüzün talibi çok olsa da semavattaki yıldızlara ne demeli, böyle bir ihtişam hangi ustanın eseri? Her gece bir başka gündüzün habercisi.
Sezai Karakoç ne der;
“Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah bir gündüz ve bir güneş vardır.”
Gündüz vebal almadan geçirmek, tövbesini geceye bırakmadan, ya yenilirsek geceye, o zaman her gündüzü son günümüz hassasiyeti ile yaşamak karıncaya bile zeval vermeden. Hep bir vuslat arzusu içimizde o yüzden mi her hecemizde beklemek var. Bu his nerde biter acep bir ırmak kenarında tüm hesapları vermiş olsak. Beklemek de biter mi o vakit? Ya gündüze yenilecek insan ya geceye o yüzden çok da acele etmeye gerek yok, vakit belli saat belli, biraz daha gölgelenelim dünya evinde, vuslat belli sevgili belli.
Hay hak ...
Kelamın ve kalemin sahibi, bir dahaki yazıda buluştursun bizi inşallah .