Bir nüktedanlıktan ziyade, gerçekten ruhumu okşayan bazı sözlerin seyr-i seferindeyim… İnsanın ruhuna dokunan ve insanı şöyle bir silkeleyen sözlerin bütünlüğünde bir klasiklik aklımdan geçti… Bir buklenin yol açtığı bu söz dizimin de, ha sana hasan’a der gibiyim artık, nasibi olan alsın tevekkülünde… “Dinleyeni olmadığından değil, anlayanı olmadığından sessizleşir insan!” Der bir cümle, ana fikir bu olsa gerek diye yutkundum… Sessiz miyim, anlayanım var mı diye düşündüm, anlatabildin mi derken… Siyasetin dilinde bir tasavvura giriştim, sonuca ulaşamadım… Dedik ya, siyaset çok farklı bir şey… Ben görmedim bu zamana kadar ikna eden, edilen bir kişiyi. Ama icraatlar ardından, söylenenin yapıldığı, söylenenin bundan dolayı ikna olanını çok ama çok gördüm… Ya siz, bu söz için ne dersiniz acaba? Sonra Dostoyevski’nin unutulmaz şu cümlesine takıldım, “Aslında insanı en çok acıtan şey hayal kırıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır…” Olabilir mi diye düşündüm, pişmanlıklarım aklıma geldi ve ardından yeni ümitlerim. Sonrasında bu sözde herkesi ifade edebilir diye düşündüm… Hemen ardından yine Dostoyevski’nin, “ Sırf kalp kırmamak, kendime yakışanı yapmak için cevap vermediğim herkes kendini haklı zannetti.” Sözüne takıldım kaldım… Mizacımdır kalp kırmamak, hep alttan almak… Doğru dedim, herkesin benim karşımda haklı zannetmesi karşısında, durdum, havaya baktım, soluklandım ve tekrar dilimden dökülüverdi, “doğru!” Yalnızca çiçekler ve ağaçlar kurumaz, insanlar da kurur Mathilda! der Leon, o filminde… Etkilenmiştim o filmi izlerken, söz dizimlerini sonrasında kitabında bulmuştum. Bir nasihattan ziyade, Leon’un elde ettiği tecrübeler ve pişmanlıklar vardı filmde ve kitapta… Sonra Oğuz Atay’a kulak verdim, “Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan sıkıldım.” Doğru, artık alttan almaktan, anlaşılmamaktan, buna tahammül göstermekten de sıkıldım… “İnsanın var olmasının sırrı yaşamak değil, uğruna yaşayacak bir şeye sahip olmaktır” derken Dostoyevski, uğruna yaşanacak olan bir şeye sahip olmanın mutluluğunu, sırrını kaç kişi yakaladı acaba? Güneş Aya sorar; "yer değiştirelim mi?" Ay cevap verir; "Sen geceleri ağlayan insanların seslerine dayanabilir misin?" Güneş cevaplar; "Peki sen gündüzleri ağlamamak için kendini avutan insanların iç sesine dayanabilir misin?” Dur yerinde derim o zaman, herkes kendini bilsin, herkes işini yapsın, kader önüne geçemezsin, işini ehline vereceksin, balığa uçmayı, kuşa yüzmeyi öğretmekte zor etmeyeceksin denir buna, değil mi? *** Seçime 5 gün kaldı. 1920 yılında ilk seçime 23 Nisan günü giren Türkiye, 103 yıl içinde toplam 28 kez milletvekilliği seçimi yaptı, 21 kez de Cumhurbaşkanlığı seçimine girdi. Şimdi 5 gün sonra hem Cumhurbaşkanlığı, hem de milletvekilliği seçimi var. 5 gün sonra Demokrasi Bayramı var. 5 gün sonra sonuçlara rıza var. 5 gün sonra sonuçların ülkemize hayırlı olması temennisi var… Allah hayırlı eylesin…