Biyolojiden örnek verdi hocam, doğanın dengesinde ki kazan kazan sistemini anlattı, hepsi doğruydu, ama bu sırada kazanan dünyaydı, denge içerisinde gidiyordu… İnsana kadar!... İnsan bu manada daha baskındır, kapitalizm ruhu ile beslenen insan, tek kendi kazanımı için dünyayı yok eder, gözü karadır, egodur komple insan… Can güvenliği için tüm canlıları yok eder, mal güvenliği için babasını bile karşısına alır yani… Elde ettiği metayı misliyle başkasına vermenin karlı düşüncesindedir, işte ekonominin dengesini bozan unsur, çok ama çok fazla kazanma hırsı… Hırs yani… Harese kökünden türeyen, develerin kaktüs yerken dikenlerinden dolayı ağzının parçalanması ve kan kaybından devenin ölme riskinin adıdır harese, dilimize yerleşik haliyle “hırs”… İşte hayatın akışını değiştiren fazla kazanım hırsı doğal dengeyi yok ediyor… Ebu’s Suud Efendi çarşıyı gezer, ekmekte kazanımın orta değerinde bir bezirganın çok fazla kar elde ettiğini görür, kulaklarından çiviletir ve der: “Darü’l İslam’da yüzde 20’den fazla karın haram olduğunu bilmez misin?!” Fuzuli’ye sorsan Kanuni döneminde “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar!” der… Bezirganın malını çok yüksek kar marjından satma güdüsü bu rüşvet illeti yanında bit kadardır mutlaka… *** Dedik ya, ekonomi kazan kazan çarkının dişlisidir, kazanırsın sistem yürür, çark işler, makine çalışır, gemi yolunda devam eder… Bir tarafın fazla kazanımı çarkta sıkıntıyı beraberinde getirir, dişlerden birisinin kırılmasının ne anlam ifade ettiğini bilmeyen yoktur, ama freni boşalan bir aracın ise artık çevreye ve kendine vereceği zararı da kimse hesap edemez! Nedir bu? Ekonominin artık dikiş tutmaması… Temel ishal olmuş, günlerce ishali geçmemiş, arkadaşlarının doktor tavsiyesi üzerine doktora gitmiş, doktor ilaç yazmış ama yanlışlıkla rahatlatıcı, gevşetici psikolojik bir ilaç yazmış. Bir gün sonra Temeli yolda gören arkadaşları sormuşlar, “Hastalığın nasıl oldu, iyileştin mi?” Temel son derece rahat, gevşek ve mutlu bir şekilde şöyle demiş, “Aman, poşverdim, akuşuna pıraktum her şeyi!”… Akışına bırakmak, Allah muhafaza felaket demek… Hükümet zam yapıyor, verilen zam piyasanın zammına yetişemediği gibi piyasa hükümetin yaptığı zamma karşılık refleks olarak yeni zamları ortaya çıkartıyor, verilen zam ele geçmeden eriyor bir bakıma… Dedik ya, freni boşalmış bir araç karşısında kimse duramaz, kendi durmadığı müddetçe… Açılan makas aralığı da bu arada dikkat çekici… En düşük emekli maaş 5 bin 500 TL olurken, azdan az çoktan çok mantığında çok alanın daha fazla para almasının, az alanın da daha az para almasının devamlılığı mantığını frenin boşalmasına suç buluyorum!... Sizler bu makas açılmasıyla birlikte “ortadirek” tabirinde olan insanların tamamen yok edildiğini görmüyor musunuz? Anlamıyor musunuz? Dar gelirli sayısının gün geçtikçe artmasının neleri beraberinde getirdiğini hala ferasetini idrak edemiyor musunuz? Zam mı? Azam azam zam ile birlikte enflasyonun belinin kırılması beklenirken, vatandaşın beli kırıldı… Bunu da görmüyorlar…