Truva Savaşı’nda Batı’dan gelip saldıran Akalılar vardı; Çanakkale’de yine batıdan ve denizden gelen İngiliz ve Fransızlar var. Truva’da Aka kuvvetlerinin komutanı Agamemnon vardı; Çanakkale’de Akdeniz Kuvvetleri Komutanı İngiliz General Hamilton var. Truva’da Aka ordusunun komutanı Agamemnon’du; Çanakkale’de İngiliz donanmasının savaş gemilerinden birinin adı yine Agamemnon. 

Tüm bunların hepsi tesadüf olamazdı, doğu ile batının savaşı ölesiye devam edecekti.

Tam 951 yıl önce, 45 yaşında bir Sultan… Karşısında dev bir Yunan ordusu, binlerce yıl öncesinde Anadoluyu yurt edinmek için Truvayı yenmiş, sonrasında haçlı ruhunu edinmiş Yunan soyu…  Malazgirt’te sonuçta Yunan yenilmiş ve Anadolu’dan atılacağının ilk tokatını yemişti, Truva’nın intikamı alınıyor, kızıl elmaya ulaşılıyor, Allah için verilen mücadele yerini buluyordu.

Ondandır ki, Fatih Sultan Mehmet köhnemiş Bizans’ı fethettiğinde “Truva’nın öcünü aldık” derken, Atatürk de  İlyada Destanı’nı okumuştu. Truva’dan 3 bin yıl sonra, Büyük Taarruz’da Yunan ordusunu Dumlupınar’da mağlup eden Mustafa Kemal Paşa, “Truva’nın öcünü aldık” demişti.

***

Anadolu artık bir hilal yurduydu, Malazgirt ile başlayan Hilal taktiği, Dumlupınar’da da ayniyle gerçekleşmişti. ‘ Hilal taktiği ’ ‘Turan Taktiği’ veya 'Kurt Kapanı' olarak da bilinen bu savaş stratejisi, Türklere büyük zaferler kazandırmıştır.

Hilal taktiğinde ordu üçe bölünerek sağdan, soldan ve ortadan olmak üzere ayrılır. Ortadaki düşman karşısına çıkar ve korkar gibi kaçarken düşman bir noktada kıstırılır.

Düşman ordusu istenilen yere çekildiği zaman ortadaki ordu geri döner ve ilerlemeye başlar, sol ve sağ tarafta bulunan birliklerde harekete geçerek hilal şekli misali düşmanları kıstırır.

Türkler yaptığı çoğu savaşta düşmandan az sayıda olmuştur. Savaşı kazandıran yaptıkları taktikler olmuştur.

Türkler tarih boyunca Malazgirt Meydan Savaşı, Mohaç Savaşı, Kurtuluş Savaşı’nın bazı cephelerinde ve Sakarya Meydan Muharebesi'nde hilal taktiğini uygulayarak zafer kazanmıştır.

***

Dedik ya, 45 yaşında bir Sultan Alparslan var, kendisinden kat kat ordu karşısında korku nedir bilmeyen bir sultan…

Malazgirt Meydanında savaş günü. Sultan Alparslan önce askerlerine imam oldu ve sabah namazı kıldırdı. Sabah namazından sonra şu duayı yaptı:

“Allah’ım! İslam’ın sancaklarını yükselt ve hayatlarını Sana kulluk için esirgemeyen mücahitlerini yalnız bırakma! Ya Rabbi! Alparslan’ı, düşmanlarına karşı muzaffer kıl ve onun askerlerini meleklerin ile kuvvetlendir! Zira O, Senin rızanı kazanmak için varlığını, canını ve her şeyini fedadan sakınmıyor. O Senin yolunda ve dininin üstünlüğü için nasıl cihat yapıyorsa Sen de onu öylece koru ve düşmanlarını kahret! “

Askerleriyle beraber namaz kıldıktan sonra, ‘şehit olmaya hazır olduğunun’ bir göstergesi olarak; “Bu benim kefenimdir” diyerek bembeyaz elbisesini giydi ve savaşa tutuşmadan önce askerlerine şu konuşmayı yaptı:

 “Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım; ya da şehit olarak cennete giderim. Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler, takip etsin. Ayrılmayı tercih edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gaziyim. Beni takip edenler ve nefislerini yüce Allah’a adayarak şehit olanlar, cennete; sağ kalanlar gaziliğe kavuşacaktır. Ayrılanları ise, ahirette ateş, dünyada da rezillik beklemektedir.”    

Ve zafer: Size öyle bir yurt aldım ki, ebediyen sizin olacaktır…

Taktik hilal taktiği, zafer kaçınılmaz…

951 yıl önce, Zafer ayında…

Aradan geçen 851 yıl sonra yine batı haçlı dünyası, yer Dumlupınar, Kocatepe…

Bütün mesuliyeti üzerine aldığını beyan eden 42 yaşında Mustafa Kemal Paşa ve 30 Ağustos, hücum emri…

Taktik yine aynı, Hilal Taktiği… Ve kaçan Yunan ordusu…

Bitti denilen Türkler’in tekrar haykırışı…

30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyecekti:

“Hükmedilmek istenmeyen bir milleti, esaret altında tutmayı başaracak kadar kuvvetli zorbalar artık bu dünya yüzünde kalmamıştır. Türk milleti son çarpışmalarıyla, özellikle burada kazandığı zaferle, kazandığı kararlılık ve irade ile herkesçe bilinen bu gerçekleri bir defa daha tarihin sinesine çelik kalemle kazımış bulunuyor.

Efendiler, Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son safhası olan bu 30 Ağustos Savaşı, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasını oluşturur. Millî tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer  kadar kesin sonuçlu yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum.
Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırılmış oldu. Sonsuz hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçan şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin sonsuz koruyucularıdır. Burada gerçeklerini söylediğimiz “Şehit Asker” âbidesi işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, özverili ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu âbide Türk vatanına göz dikeceklere Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, saldırısını, gücü ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.

Efendiler, bu büyük zaferin çeşitli unsurları üstünde en önemlisi ve büyüğü, Türk milletinin kayıtsız şartsız egemenliğini eline almış olmasıdır.”

Zafer, zafer, zafer…

Türk savaşı sever, Sultan Alparslan’ın deyimiyle; çünkü sonunda hep zafer vardır…

Yine onun deyimiyle yurdumuz Anadolu ebedi bizimdir, çünkü yurdumuz Hilal yurdudur…

951 yıl önce Malazgirt’te böyle ilan edildi, 100 yıl önce de Dumlupınar’da tescillendi…

Bakmayın siz Batı’nın son yıllarda yine saldırganlaşmasına, güneyi silah deposuna dönüştürmesine, batıda Yunanlıları kışkırtmasına, doğuda Ermeni azgınlıklarına. Tarihimizi bizden daha iyi bilen Batı, Hilal yurdunda Hilal taktiğiyle boğulmaktan her zaman korkmuştur, korktukları da başlarına gelmiştir…

Bundan dolayıdır ki, Ağustos ayında Zafer bayramını daha iyi okunmalı, öğrenmeli, bizlere ilham vermelidir… 

Türk’ün ayağı her zaman özengide, aklı Hilal ile hemhal olmalıdır…

Bayramımız kutlu olsun…