Bireysel Emeklilik
Soru:1)
Bireysel emeklilikteki biriken paralar faiz midir? Biz bu paraları kullanabilir miyiz?
Cevap:
Aziz okuyucum,
Bireysel emeklilik ilk başladığı günden bugüne epey değişikliklere uğradı ve nihayet Müslümanların korkusu olan faiz illetinden kurtulmak için belli adımlar atıldı. Ben burada size 1963 yılından itibaren hocam olan ve ilmine irfanına saygı duyduğum hürmet ettiğim muhterem Prof. Dr. Hayrettin Karaman Bey’in bir fetvasından aynen aktarma yapacağım ve değişikliklerle ilgili olarak da iki makalesinin internet linkini aşağıdaki sorunun cevabında vereceğim. Bu bilgileri tamamen buraya almam sayfayı aşacağı için sizi o sayfalara yönlendirmek istiyorum. Hiç olmazsa bu makalelere bakarken, başka müşküllerinizin hâlline dair bilgilerden de istifade etmiş olursunuz.
Buyurun, hocamın fetvasını beraber okuyalım:
“Bireysel emeklilik, banka ile bu sistemden yararlanmak isteyen şahıs arasında yapılan bir sözleşmeye dayanır. Bu sözleşmenin özeti şudur: Sen bize şu kadar para yatır (ayda, yılda, şu kadar taksitlerle öde), biz bunları faiz dâhil çeşitli yollardan arttıracağız, sonra sana -muhtemelen- verdiğinden daha fazlasını ödeyeceğiz. Bu ise faizciliktir.”
Soru:2)
Bireysel emeklilik gibi bir sisteme dâhil olmak caiz midir?
Cevap:
Bugünkü şekliyle caiz değildir.
Soru:
Bankaların özel emeklilik uygulamalarının hükmü nedir? Birikimlerimizi harama düşmeden nasıl değerlendirmemizi tavsiye edersiniz?
Cevap:
Bugünkü uygulanan şekli ile bankaların özel emeklilik uygulamalarının hayat sigortasından farkı yok. Esası, parayı şahıstan alıp en çoğu faiz gelirine yönelik olarak değerlendirmek ve vatandaşa verdiğinin daha fazlasını geri vermektir; az para verip çok para almanın adı faizdir; çok parayı kazanan da faiz yoluyla kazanmaktadır; bu sebeple helal değildir.
Birikiminizi, taşınmaz mal, altın, döviz ve hisse senetlerine paylaştırarak veya özel finans kurumlarında değerlendirin.”
Muhterem Hocam bu görüşlerini kendi internet sayfasında[1] anlattıktan sonra konu ile ilgili devlet tarafından yapılan bir kısım değişiklikleri dikkate alarak aynı web sayfasında iki makale daha neşrediyor ve bu konunun cevazına dair izahlarda bulunuyor. Ben bu iki makalenin linklerini buraya alıyorum. Okuyucularımız bu linklerden gereken bilgi dercedebilirler.
Linkinler:
· “Bireysel emeklilik -1” (03.03.2013), http://www.hayrettinkaraman.net/makale/1008.htm.
· Bireysel emeklilik konusu -2 (07.03.2013), http://www.hayrettinkaraman.net/makale/1009.htm.
DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU FETVALARI
artmasını sağlamaktır. Çalışanı otomatik olarak sisteme katan bu kanunî düzenleme ayrıca, kişilere sistemden çıkma hakkı da tanımaktadır.
Zorunlu olsun, isteğe bağlı olsun emeklilik sistemine dâhil olanlara devlet kendiliğinden belli oranlarda katkı yapabilir.
Bireysel emeklilik sisteminin dinî açıdan en önemli ve hassas noktası, birikimlerin nerede ve hangi şartlarda değerlendirileceğidir. Kazancın helal olması, bunun kaynağının ve yönteminin dinen meşru olmasına bağlıdır. Bu sebeple işverenin, birikimlerin değerlendirilmesi hususunda İslam’ın haram saydığı alan ve işlemlerden uzak durması gerekir.
Çalışanların, birikimlerinin kendi inanç ve değerlerine göre işletilmesini beklemeleri doğal haklarıdır. Bu bağlamda dinî duyarlılığa sahip çalışanlar, birikimlerinin meşru alanda değerlendirilmesini talep etmelidirler.
Şu hâlde bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemi, birikimlerin dinen helal olan alanlarda değerlendirilmesi durumunda caizdir; aksi hâlde ise caiz değildir.
Borç Alıp Verme ve Alışveriş
Soru:3)
1994 yılında bir arkadaştan dolar almıştım. 2 yıl sonra vefat etti. Eşi ve çocukları yoktu. Bir süre sonra bu arkadaşımın kardeşi geldi, “Sende kardeşimin doları varmış.” dedi. Ben de kardeşine olan borcumu vermedim. Bu borcumu kardeşine mi vermem gerekir, yoksa bir hayır kurumuna bağışlamam mı gerekir?
Cevap:
Borç aldığımız kimse vefat etmişse biz üzerimizde bulunan borcu o kişinin mirasçılarına ödemekle mükellefiz. Mirasçıları yoksa veya en azından biz bulamamışsak, o parayı köklü bir hayır kurumuna o kişi adına makbuz kestirmek suretiyle ödemesini yaparak vebalden kurtulmuş oluruz. İlerde yeniden bir hak iddiası söz konusu olursa elimizdeki makbuzla kendimizi müdafaa imkânı elde etmiş oluruz.
Soru:4)
Ben emlakçılık yapıyorum. Bazen de devletin ihale ile sattığı daire ve dükkânları ihale yol ile alıp satıyorum. Hacizli bir evi, kelepir fiyatına satın almak caiz midir?Örneğin; 100.000 TL’lik bir evi banka 40.000 TL’ye satışa çıkarmış ise bu fiyattan satın almak doğru mudur? Sonuçta gerçek fiyatı 100.000 TL’dir.
Cevap:
Emlakçılık yapan Müslüman’ın kazandığı para helaldir. Alım-satım da fahiş fiyata satmamak üzere aldığı malı istediği fiyata satabilir. Önemli olan insanları kandırmamaktır.
Emlak işleri ile uğraşan bir Müslüman, devletin açtığı ihalelere girip orada satılan malları hileli yollara başvurmadan (ihaleye girenleri para veya tehditle caydırmamadan) bir malı satın almasının dinî hiçbir mahsuru yoktur.
Bu malların eski sahipleri mükellefiyetlerini vaktinde ve zamanında yerine getirmedikleri için devlet, satıcının hakkını korumak üzere bu yola başvurmaktadır. Bu şekildeki bir ihaleye hilesiz hurdasız girdiğimiz takdirde istediğimiz malı almakta ve satmakta hiçbir beis yoktur, yeter ki karşımızdaki insanları kandırmayalım ve hileli yollara başvurmayalım. Ama şu atalar sözünü de hatırımızdan hiçbir zaman çıkarmasak iyi olur diye düşünürüm; “Ağlayanın malı, gülene hayır getirmez.”
Soru:5)
Ben inşaat malzemeleri satıyorum. Bir kişiye inşaat demirini bilinen fiyatıyla altı eşit taksitle sattım. İlk iki taksitini zamanında ödedi, ancak daha sonraki ödemeleri yapmadı. Ben bu ödemelerin bazısını 4 ay, bazısını 3 ay bekledim. İlgili evrakı başka işlerimde kullandım ve o ödemelerini yapmayınca ben yapmak zorunda kaldım.
1- Bu geciken parayı ne şekilde almam lazım?
2- Şayet bu ödemeleri karşı tarafa zamanında yapmamış olsaydım karşı taraf aradaki farkı her ay için 30–40 TL olarak benden alırdı. Bundan dolayı karşı taraftan ne şekilde almam lazım gelir?
Cevap:
Ticaretle iştigal eden Müslümanların başta gelen prensibi şu hadis-i şerif olmalı ve bütün Müslümanlar bu hadise göre amel etmeliler.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) buyuruyorlar ki: “Müslüman zarar da vermez zarar da görmez.”
Öncelikle size olan borçlarını ödemeyip geciktiren müşteriniz (borçlu olan kişi) ileride bunu öderken sizin zararınızı düşünerek ödeme yapmalıdır. Şayet siz bu malı verirken, “Bak arkadaş; zamanında ödeme yapmazsan o günkü değer üzerinden (döviz veya altın olarak) tahsilatımı yaparım." demiş olsaydınız, aradaki farkı bu şekilde tahsil edebilirdiniz (yani dolar, euro veya altın olarak alabilirdiniz ve hiç de sıkıntı olmazdı). Şayet borçlu olan kişi düşünceli birisi ise size olan borcunu öderken sizin zararınızı düşünüp telafi yoluna gitmelidir. Doğru olan da budur ama sizin aylar sonra bir fark istemeniz doğru olmaz. Gerçek Müslüman, karşısındaki insana zarar vermediği gibi zararda görmez, görmemeli ve yukarıdaki Peygamber buyruğuna riayet etmelidir.