Adnân olmak nasıldır, kim bilir? Dr. Adnân El- Berş, belki de. Sadece yurdumuzda, “dünya sürgünü” devam eden yetmiş binden fazla Adnân’ımız var. Sizin de vardır Adnân’ınız, Adnân’larınız. Onlar ve de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin idam edilip sonra itibarı iade edilen başbakanı Ali Adnan Menderes, bahsi diğer. Mevzu, Dr. Adnan Ahmed Atiyye el-Berş’in, şehit edilmesi sürecinde, kendisine reva görülen, esfele safilîin nevinden aşağılıklardır.

“Her şey biz yaşarken oldu, biz yaşarken koptu tufan”, işte o tufanın Adnân’ı, Şifa Hastanesi Ortopedi Bölüm Başkanı Dr. Adnan El-Berş’i (50) anlatacağız, anlatabilirsek. Ölümsüzlüğe erişmesi ve öncesinde; alçaklıkları, zalimlikleri, nasipsizlikleri, katilliklerinin de önüne geçen “lânetlilerin”, “belhum adal”lik işkencelerinden biriyle Dr. Adnân’ı nasıl şehit ettiklerinin haberini yeniden duyuracağız, duymayanlara… Unutmamak ve de unutturmamak için.       

            En başta belirtelim ki Adnân ismi, “cennette sürekli kalan, ebedi” anlamına gelir. Ebediyeti, kalıcılığı, sürekliliği, huzur ve saadeti ifade eder. Adnân’lar; sabırlı, huzurlu, güvenilir, çevrelerine huzur ve güven telkin eden, sakin, kararlı, sorumluluk sahibi, âdil ve merhametli yani “insan oğlu, insan” olarak tanınır, bilinirler. Bu ifadeler bize anlatıyor ki; Dr. Adnân Ahmed Atiyye El- Berş, ismiyle müsemma olmuş, mümtaz bir şahsiyettir. Bu durumu, şehadeti öncesindeki eylemleri ve de söylemlerinden hemen anlayabilirsiniz.

2009 yılında Ürdün Üniversitesi’nden mezun olan Berş, kompleks kırık cerrahisi alanında İngiltere'den burs aldı. Mezuniyet sonrası, yurt dışında çok iyi şartlarda ve yüksek gelir karşılığında çalışmayı düşünmeyen Dr. Berş, İsrail tarafından, iki milyonluk hapishaneye dönüştürülmüş Gazze’ye dönerek, kendisini adadığı vatanında hizmet vermeye başladı. En yetenekli ve en kibar doktorlardan biriydi.  Gece gündüz demeden halkına aşkla hizmet eden Dr. Berş’in, yaslandığı bir duvar kenarında yorgunluktan uyukladığı görüntüler, işini ne büyük bir tutku ve görev bilinciyle yaptığının, kayıtlara geçen küçük bir görüntüsü sadece. Ancak, oturduğu yerde belki birkaç dakika göz kapaklarını dinlendirerek, Gazzeli yaralı kardeşlerini tedaviye devam eden biriydi. Onu böyle çalıştıran, koşuşturan elbette kâvi imânı, teslimiyeti ve adanmışlığıydı.

            Öyle bir teslimiyet ki; “Elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah…” Her durumda, her hâlde “elhamdülillah”. Başına bombalar yağarken, hastanesi bombalarla patlatılırken; O, şükür makamında. Bir videosunda; “Vazifemizi yerine getirdik. Durum son derece ciddi. Şifa Hastanesi’nden boğazımızda düğümle ayrıldık elhamdülillah. Elhamdülillah, doktorlar olarak vicdanımız rahat. Yaralılarımızı almadan hastaneden ayrılmayacağımızı bildirdik. Son ana kadar vazifemizi yerine getirdik,” diyor. İşte iman, işte samimiyet. Vatanımız Türkiye’yi, eften püften sebepler sıralayarak terk edeceğini, sosyal medya sayfalarında paylaşan insanımıza da ALLAH (C.C), bu imanı ve samimiyeti nasip etsin.

Doktor, Şifa Hastanesinden ayrılmayı reddetti, kuzeyden güneye tahliye olmayı da reddetti. Çünkü, Gazze’nin kuzeyindeki insanlara hizmet vermesi gerektiğine inanıyordu. AID Uluslararası Doktorlar Derneği’nin yayınladığı bir videoda şöyle diyordu: “burası dinlenme odası; karanlığa gömülü, su yok, elektrik yok ama Gazze’de kahraman cerrahlarımız var.” Elinde kazma ile mezar kazan bir doktor. Belli ki vazife telakkisi, yaralıyı kurtarmak için çırpınmakla bitmiyor. Müteveffaya kazma-kürek kabir açmayı da vazife biliyor.

 Dr. Adnân El-Berş, diğer doktorlarla birlikte Avda Hastanesi’nde alıkonulup, görevi başındayken, işgal güçleri tarafından kaçırılarak, hastaneden hapishaneye götürülüyor. İsrail’in Ofer Hapishanesinde şehit ediliyor. “Kaçırıldı ve şehit edildi,” bu kadar kolay mı, bu kadar basit mi her şey! Karşımızda o kadar azmış, kudurmuş bir terör devleti var ki, kardeşlerimizi bir kurşunla şehit etmeyi bile onlara iyilik olarak görüyor. Aşağılayarak, ırzlarına tecavüz ederek, olmadık işkencelerle, kimyasal silahlarla, yakarak… öldürüyorlar. Hatırlar mısınız, bir Filistinli çocuk; “anne, çocukları küçük bombalarla öldürürler değil mi” diyerek, bu kuduz topluluğun zulümleri nedeniyle, küçük bombayla öldürülmeye bile razı olmuştu. Kim işitti bu çığlığı, kim gördü. Vicdanına sığınılan Batı’nın vicdanı yok, insanlığı yok. Çünkü; “İnsanlık, İslâmlıkla başlar.” Şunu, biz Müslümanlar bile, bilemedik.

BM Özel Raportörü, Francesca Albanese; “Bir doktor. Yıldız bir cerrah. Filistin etiğinin vücut bulmuş hali. Muhtemelen tecavüze uğrayarak öldürülmüş” diyerek, Dr. Adnân El-Berş’in, tecavüz edilerek öldürüldüğünü açıkladı. Aylarca cinsel işkenceye maruz edildi. Ölene kadar tecavüz edildi. Belden aşağısı çıplak bir şekilde ölüme terkedildi. O kadar kötü bir muameleye tabi tutuldu ki tek başına tuvalete bile gidemiyordu. Vücudunun her yerindeki yaralar, açıkça saldırıya uğradığının göstergesiydi. Gardiyanlar, onu avlunun ortasına atıp orada bıraktılar. Duyduğumuza göre hem tecavüz hem de makat bölgesine demir sopalar sokularak öldürülmüş. Bunu, dünyanın hayranı olduğu Batı’nın şımarttığı İsrail askerleri; bir doktora, bir insana yapıyor. İğrençsiniz… Midesi değil de işkembesi olanların bunu kınamasını mı bekleyelim!

“İnşallah, ALLAH, bizi huzuruna kabul eder.” İşte; o, inanmış ve adanmış büyük şahsiyetin isteği, niyazı. 

Doktor Adnan el-Berş'in 2013'te burslu eğitim gördüğü İngiltere King's College Hastanesi’nin yakınlardaki Ruskin Park'ta anma töreni düzenlendi. Törende, "Bir tıp doktorunun, Gazze için bir can simidinin gözaltına alınmış olması bile savaş suçudur. Sadece alıkonulmuş olması bile savaş suçudur. İşkence sonucu ölmüş olabileceği gerçeği ise vahşettir" açıklaması yapıldı. “Savaş Suçu!” Savaş suçu, İsrail’in umurunda mı? Binlerce kez bu suçu işleyen İsrail’e destek vermekten başka ne yaptınız, ey Batı? Ya da uzağa gitmeyelim, hemen burnumuzun dibindeki İsrail’e biz ne yaptık? Hakkıyla boykot bile yapamadık.

Hayatını davası uğruna adayan Doktor Adnan el-Berş'in naaşını bile hâlâ ailesine teslim etmediler. Oğlu da arkasından aynı iman ile; “Babamın geri dönmesini isterdim. ALLAH, biliyor, O’nu çok özledim. Allah rahmet eylesin” dedi.

Şu sözü de işte O’nun özü: “Dağda taşlardan başka ne kaldı ve biz onun taşlarıyız”

Es-selam.