Türk örfüyle birlikte sanat kapsamında yer alanlarla, sanatçı kelimeleri arasında yer alan hususlarda büyük sapmaları görebiliriz. Nedir bu? Şarkıcı olarak nitelendirmelerde sanat ve sanatçı hüviyetinin yer alması gibi.
Duyguların anlatımında ki metodlar kapsamına bizler şarkıyı da dahletmişiz. Ama sanat tanımında ki duygu sözlü bir girişkenliği mi ifade eder, işte tartışma konusu budur…
Bence edilir, ama bu mutfak kısmıdır. Üretir, söyler ve söyletir. Peki, sadece söyleyenler, tabirse mutfak kısmının dışıdır, garsondur, sunum kısmıdır. Sanatın dışıdır bu, şarkıcı denilen bölümdür.
***
Bir şarkıcının lafı büyük tepki çekti. Son yıllarda din üzerine yapılan esprilerin, laf sokmaların sayısı gittikçe arttı, yaralayıcı boyutlara ulaştı. Burada artık bir “dur!” denilmesi de gerekir.
Hoşgörü kapsamında değil benim sözüm, olmaması gereken şeklindedir. Nihayetinde “benim dinim bana, seninki de sana!” tavsiyesi üzere…
İmam ve hatiplik üzerine esprilerin 4 ay öncesinden şimdi sunulması soğuk bir espri olmasından kaynaklı! Meze bu, soğuk ikram edilir. 4 ay önce sıcağı sıcağına verilse yenilmeyecekti, soğutuldu, ikram edildi, yine yenilmedi. Çünkü berbat bir espri(!)
Dedik ya, olmaz böyle espriler, sapıklık suçlamasında bulunursan, sapıklığı kendinden belli kişilerin elinde patlar, bedelini ödemekle mükellef olurlar… Söylemlere dikkat edilmeli…
İlgili şahsı sanat ve sanatçılıkla bağdaştırarak savunanlara da 1957 yılında Nobel ödülünü alan ve orada yaptığı konuşmasıyla sanat ve sanatçının ne olacağını öğreten Albert Camus’un sözleriyle cevap vermek isterim: 
“Sanat, çok sayıda insana, ortak keyiflerin ve acıların imtiyazlı bir resmini sunarak, o insanları heyecanlandıran bir araç. Sanat, sanatçıyı, toplumdan uzak kalmamaya mecbur kılar, onu en mütevazı ve en evrensel gerçeğe tabi kılar. Çoğu zaman, kendini toplumdan farklı hissettiği için sanatçı gibi yaşamayı seçen kişi, bir süre sonra, eğer toplumun geri kalanına benzediğini kabul etmezse, ne sanatını ne de farkını koruyabileceğini görür. Sanatçı kendini, onsuz yapamayacağı bir güzellik ile kendini koparamayacağı toplum arasında bir yerde konumlandırır. İşte, bu yüzden gerçek sanatçılar hiç kimseyi ve hiçbir şeyi hor görmezler. İnsanları yargılamaktan ziyade, anlamakla yükümlüdürler.”
Ondan dolayı, acizane bir yazar olarak sanat ve sanatçı envanterinde kıstaslara bizlerin uyduğuna inanırım. Bizler, sanat adına Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında tamtam eşliğinde çırılçıplak oynayarak, bağırarak birşeyler söyleyenlere sapık diyor muyuz? 
Çıplaklığa ‘nü’ diyerek sanat lakabı takmak haddimize değil, bunu yapanların da karşı tarafa ‘sapık’ demesinin de had olamayacağına inanıyorum… 
Haddi bilmek, haddi aşmamak gerek…
Haddi bilmeyene de Had’di oradan demek de gerek…
Çizme aşılmış, had sınırları belirsizleşmiş, bu sınırlara sinirler dahil edilmemesi ve son olması dileğiyle gerçek sanat, gerçek sanatçı ve şarkıcılara selam olsun…