Peki, biraz daha ipucu vereyim. Hani hepimizin dilekler dilediğimiz bir yıldızı vardı. Geceleri saatlerce havaya bakar, usanmadan yıldızları tek tek sayardık. Uğur böceklerinden isteklerimiz hiç bitmezdi. Bir de bizleri kimi zaman umutlandıran bazen de hüzünlendiren papatyalarımız vardı. Ah! O papatyalar: seviyor – sevmiyor… Oyuncaklarımız oldukça doğaldı. Bozar, yapar tekrar oynardık. Küçük şeylerle mutlu olmayı çok iyi bilirdik. Mutlu olmak için şartların oluşmasını istemeye de beklemeye de ihtiyacımız yoktu. İçinde bulunduğumuz şartlarda mutlu olmanın yollarını bulurduk. Kim fakirmiş, kim zenginmiş bize ne. Zaten bilinmezdi de. Gösteriş, çalım, caka yoktu. “Ayıp ve Günah” kavramları toplum nazarında egemenliğini kaybetmemişti. Hep beraber sevinir, beraber üzülürdük, en güzeli de “Arkadaş”ın “Gardaş” olduğu zamanlardı… Evet, şimdi çoğunuzdan “Hayatımın en güzel dönemleri olan o çocukluk ve gençlik yıllarımı nasıl unutabilirim…” dediğini duyar gibiyim. “Mahalle Kültürü”, eskiden işte böyle bir kültür vardı. Günümüzde artık çoğumuzun bu güzellikleri yaşayamadığı ya da unuttuğu; hatırlayanların ise sadece anılarında kalan ve birkaç dost muhabbetlerinde gün yüzüne çıkardığı sıradan konular sınıfına giren “Mahalle Kültürü”. Özellikle büyük şehirlerde mahalle kavramı, ya bitmiş ya da tümüyle boyut değiştirmekle beraber sadece adres bilgilerinde yer adı olarak kalmaktan ibaret olmuştur. Mahalle kültürünün hâkim olduğu dönemlerde herkesler çok mutluydu. İnsanlar özellikle de çocuklar yatmadan yatmaya evin yolunu bulurlardı. Çocukları oyun alanlarından koparıp eve getirmek fermana mahsustu. Ya bayanları evde bulmak o da ayrı bir sosyalleşmeydi. İnsanlar arasında saygı ve sevgi temellerine dayalı müthiş bir iletişim hâkimdi. Herkes gülüyor, insanların yüzünden tebessüm eksik olmuyordu. Mahallelerimizde neler yoktu ki; mahalle takımı, mahalle bakkalı, mahallenin bekçisi, mahallenin kabadayısı, mahallenin oğlu, kızı, kadınları, çocukları; mahallenin gülü (akli yönden engelli), mahalle kahvesi, mahallenin namusu, mahalle dostlukları, mahalle baskısı, mahalle kavgası vs. Bu kavramlar ve şahsiyetler, insanları ötekileştirmekten, “Sen”- “Ben” olmaktan çıkararak bizi “Biz” yapan, kenetleyen değer ve kavramlardı. Mahalle kültürü; insanları sadece kendisi ve ailesi için yaşayan, çevresine karşı duyarsız bireysel bir yaşam tarzını kabul eden kişiler sınıfına dahil etmek yerine; maneviyatçı çemberine alarak bireyi önce aile olmaya, sonra da birlik, beraberlik ve dayanışma kalıpları içerisinde toplum olmak adına kaliteli bir yaşama yönlendirirdi.