Anadolu’nun her bir yöresinde keşfedilmeyi ve sözlüğe katılmayı bekleyen nice kelime ve kelime grupları mevcut ki; bunların gün yüzüne çıkarılması ve kayıt altına alınmasıyla söz varlığımızın sınırlarının ulaşılmazlığı herkesçe görülecektir. Ne yazık ki bir dönem güzel Türkçemizde “Öz Türkçeleştirme” adı altında kelime hazinesinde kıyımlar yapılarak Türkçe kısırlaştırılmıştır. Yapılan sözde sadeleştirme hareketleri ile dilimiz yapısına uyarlanmış, dilimizce hazmedilmiş, hemhal olmuş nice Arapça, Farsça kaynaklı yabancı kelimeler atılmıştır. Bu sayede saf Türkçenin Türk halkı tarafından daha iyi anlaşılacağı savunulmaktaydı. Asıl amaç Türkçenin manevi yanı İslami ruhtan arındırılması olan bu hareketle çıkarılan sözcüklerin yerine yeni Türkçe kelimeler uydurulmaya, bulunmaya çalışılmıştır. Ancak bu yeni Türkçe kelimeler yeteri kabulü halktan göremeyince çoğu tutmamıştır. Bulunan ve uydurulan kelimeler tutmadığı gibi bu sefer de dilimizden attığımız o Arapça, Farsça kelimelerin yerini süratle Batı kökenli kelimeler istila etmeye başlamıştır. Bunlar bir dönem Fransızca, şimdilerde ise İngilizce menşeli sözcükler ve terimler olmuştur. Zaten dünyanın hiçbir milletinde böyle arı bir dile rastlayamayız. Yapılan bu sadeleştirme çalışmalarının da bir işe yaramadığını söyleyebiliriz.
“1963-64 yıllarında Yugoslavya’da dille ilgili bir mesele tartışıldı. Mesele şu idi: Sırpçada ve Hırvatçada kullanılan Türkçe kelimelerin ve deyimlerin sayısı on bini buluyordu. Bunlar atılmalı mı, yoksa kalmalı mıydı? Meclis, üniversite, halk ve medya ikiye ayrılmıştı. Atılmasını savunanlar şöyle diyordu: Biz, Güney Slavıyız. Dilimizde Türkçe kelime ve deyimlerin karşılığı yoksa Kuzey Slavların dillerinden alırız; böylece problem çözülür. Buna karşı olanlar şu gerekçeyi gösterdiler: Dilimize mal olmuş, halkımızın sayısız eserleri kütüphanelerimizi doldurmaktadır. Bu kelimeler ve deyimler ile yazılmış sayısız eserler kütüphanelerimizi doldurmaktadır. Bu kelimeler ve deyimler atılırsa, kütüphanelerimizdeki eserleri anlayamayız. Bu eserler bizi tarihimize bağlayan kültür varlıklarımızdır. Dilimizin değişmesi, kültürümüzün bozulmasına ve tarihimizle, kökümüzle olan bağlarımızın kopmasına yol açar. Böylece kütüphanelerini okuyamayan ve tarihinden kopuk bir millet oluruz. Sonuç olarak bu tez kabul edildi. Sırpça ve Hırvatçada, Türkçe kelimeler ve deyimler aynen kaldı.” (Rabi Baştürk, “Kültür Emperyalizmi ve Soykırımlar” Arı Sanat Yayınları, İstanbul, 2006, s. 251.)
Bir dil söz varlığı yönünden ne derece zenginse kişinin anlama, algılama, kendisini ifade edebilme yetileri de o derece güçlü olmaktadır. Milletlerin kültürlenme sonucu kelime verip alarak bunları hazmetme yoluyla kendi söz varlıklarına dâhil edebilmeleri son derece doğaldır. Asıl yanlış ve tehlikeli olan dilimizde karşılığı var olduğu halde sırf toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla tercih edilen yabancı kelimelerin kullanılma hayranlığı, değiştirilme çabaları ve bu durumların akabinde Türkçenin maruz kaldığı istila hamleleri.