Muhabbet Geleneği: Eskiden toplum nazarında sevgi, saygı ve hoşgörü gibi kavramların öncelendiği; insanı eğitme ve ona tecrübe kazandırma noktasında oldukça verimli ve ufuk açıcı muhabbetlerin icra edildiği ortamlar mevcuttu. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmadığı dolayısıyla da sosyal medya gibi çeldiricilerin daha birincil ilişkileri öldürmediği o dönemlerde yapılan bu tarz muhabbetler, Türk ve dünya tarihine damgasını vuran birçok kahramanı ve “Zatı Muhteremi” bünyesinde yetiştirmiştir. Batının uç beyi olarak bir devlet kurma salahiyetini ve ferasetini gösteren Ertuğrul ve Osman Beyler ve ardı sıra gelen Orhanlar, Beyazıtlar, çağ açıp kapatan Fatihler yine Yavuzlar, Süleymanlar, Genç Osmanlar, Şeyh Edebaliler, Akşemseddinler, Mimar Sinanlar, Nasreddin Hocalar ve daha niceleri bu ortamlardan feyz alarak yetişmişlerdir. Bu muhabbetlere küçükler kesinlikle dahil edilirdi. Küçük yaştaki çocuklar, güzel ahlaki erdemleri ve davranışları görgü kuralları neticesinde buralarda öğrenirlerdi. Muhabbetlerde büyükler, hayat tecrübelerini anlatarak küçüklerin gelecek adına deneyim sahibi olmalarında katkı sağlarlardı. Toplum adına örnek insanlarla iç içe yaşayan ve sürekli olumlu ve yapıcı misallerin anlatıldığı bu muhabbet ortamlarında yetişen çocukların kişilik ve karakter yapıları da gayrı ihtiyari olarak iyi yönde oluşurdu.Bu özellikten dolayı, eskiden dede ile baba arasında çoğu yönden değerlendirildiğinde hiçbir fark yoktu. Daha sonraları baba ile oğul arasında çok az farklar oluşmaya başladı ve giderek büyüdü. Dede ile torunu arasındaki fark ise şu an uçurum derecesinde oldu. İşte eskiden küçükler, yetişkinler ve yaşça büyükler yani üç nesil hep bir arada bir muhabbet ortamında buluştuklarından kuşaklar arası çatışmalar da yaşanmazdı. Çünkü bu kuşakların hepsi sohbetlerinde aynı kelime ve terimleri kullandıkları için özellikle dilin asli görevini ifa etme noktasında kuşaklar arasında hiçbir sıkıntı yaşanmazdı. Bu muhabbet ortamları çocukların kendilerini yetiştirip, geliştirebilmeleri, görüşlerini rahatlıkla bildirerek aile ve toplum içerisinde kendilerini ifade edebilme yetilerini kazanabilmeleri adına oldukça etkindi. Günümüzde aileler sus pus halindeler, evlerden hiçbir ses çıkmıyor. Çünkü kuşaklar aynı ortamı paylaşmaktan ve birbirlerini anlamakta gerçekten zorlanıyorlar. Kendilerini karşı tarafa ifade etmekte zorluk yaşadıklarından, karşı taraf da gelişen olay ve durumları anlamlandıramadığından nesiller kendilerine ayrılmış olan bağımsız bölümlerinde vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Ebeveynler, gençleri anlamakta zorlandıkları için olay ve durumları çağın gereği olarak algılayıp ya kayıtsız kalıyorlar ya da ailede bir çatışmadan kaynaklı gerginlik yaşanmaması adına kararı deneyimsiz gencin kendisine bırakıyorlar. Şu an gerçekten insanlar yorgunlar ve aileleri ile birlikte vakit geçirecek zamanı ve iştahı kendilerinde bulamıyorlar. Enerjilerin tamamına yakını dünyalık meşakkatlerle harcanarak tükeniyor. Kalan vakitlere de sosyal medya bağımlılığı hâkim olmuş durumda. Aileler aynı çatı altında, farklı dünyaları yaşıyorlar. Hâlbuki ailenin ve evin insan ruhunu dinlendiren çok özel bir yeri vardır. Bu hususta yüce dinimiz, “Allah, evlerinizi sizin için bir dinlenme ve huzur yeri yaptı.” (Nahl-80) buyurmaktadır. Şu an insanlar maalesef bu özelliği kendi elleriyle hayatlarından bertaraf ediyorlar.