Türkçe, dünya dilleri içerisinde yabancılarca öğrenilmesi zor olan diller grubunda gösteriliyor. Özellikle dil bilgisi ve farklı ses özelliklerinin bir arada bulunması, çok fazla deyim ve atasözünün dilimizde yer alıyor olması gibi yabancılar adına karmaşık gelen bu durumlar, dilimizin öğrenilmesinde insanları zorlu bir sürece itiyor. Ayrıca yazı dilinde Türkçe yazı türlerinin bazı yabancı dillere çevrilmesinde de birçok zorluğun yaşandığını görebiliriz. Çünkü Türkçedeki bazı deyimlerin, atasözlerinin, argo kelimelerin, soyut kelimelerin karşılıklarını diğer dillerde bulmak oldukça zor, hatta kimi zaman imkânsız dahi olabilmektedir. Örneğin Türkçe bir yazı türünde geçen “gönül, sine, ar, hayâ, zülüf…” gibi kelimelerin karşılığı Batı dillerinde yoktur. Yine bu duruma Türkçenin dilbilgisi yapısını da ekleyebiliriz. Örneğin bizde yapılan iş genelde cümlenin sonunda yer alırken, Batı menşeli dillerde fiil ortalarda bulunur. Yine Batı dillerinde yardımcı fiil denen öğe varken dilimizde böyle bir cümle öğesi yoktur. Türkçeyi diğer dillerden bariz bir şekilde ayıran ve onun üstün meziyetini sergileyen bir başka zenginliği ise anlaşılırlığı kolay olma özelliğidir. Örneğin dilimizde bir kelimeyle ifade edebileceğimiz bir durumu, bir eylemi (Uyanmalıyım.); yabancı kökenli kimi dillerde ancak kelimelerle (I have to wake up) ya da cümleyle ifade edebilmekteyiz.
Dilimizin sahip olduğu bu zenginlik hiç kuşkusuz ecdadın milletler ve medeniyetler arası yaşadığı kültür alışverişinin bir tezahürüdür. Çünkü dil yaşayan kültürel bir varlıktır ve sürekli gelişim ve büyüme halindedir. Bundan dolayı etkileşim içerisindeki milletler arasında kelime alışverişinin yaşanıyor olması son derece doğaldır. Türkler de tarih boyunca birçok kültür ve dolayısıyla dille etkileşime girmiş; gerek Türkçede karşılığı olmayan, gerekse karşılığı olduğu halde etkilenme yoluyla birçok kelime başka milletlerden alınmıştır. Yine aynı usulle başka milletlerde bizden kelimeler almışlardır.
“Özellikle İslamiyet’e girdikten sonra Arapçadan çoğu dini olmak üzere hayatın her alanına ait kelime almakta bir sakınca görmemişiz. Fakat yabancı dillerden aldığımız kelimeleri olduğu gibi almak yerine onlara Türk mührünü vurmuş, kendi ses yapımıza uydurmuşuz. Mesela “kethüda” kelimesini “kâhya”, “tennur’u” “tandır”, “nerdüban’ı” “merdiven”…yaptığımızı kabullenmek bile kolay gelmiyor insana.” (İstanbul, 2012, s.180.Mustafa Argunşah, “Sözüm Türkçe Üstüne”, Kesit Yayınları,)