Mahalle kültürüyle yetişmiş bireyler, zamanla o kültürün karakteristik özelliklerini kendi bünyelerinde taşırlar. Bu kültürün insanlığa kazandırmış olduğu en önemli özelliklerinden bir tanesi de -günümüzde eksikliği her alanda hissedilen- “itimat” duygusudur. Mahalle kültürünün hâkim olduğu yerlerde herkes birbirini tanır; hal hatır sorulmadan selamlaşmadan geçilmezdi ve insanlar birbirlerine gözü kapalı güvenirlerdi. Çünkü düzeni sağlayıcı toplumsal normlar mahalle kültürlerinin temel taşlarıydı. Bunlardan kesinlikle taviz verilmezdi. Bireyin yanlış yapma, yanlış düşünme ihtimali yoktu. Çünkü ortamda hâkim olan mahalle baskısının kendisini yok edeceğini, itibarını bitireceğini çok iyi bilirdi. Bir başka husus da birey, yetişmiş olduğu mahalle kültürünün karakteristik özelliklerini kendisiyle bütünleştirdiği için bu tarz olumsuz düşünce ve olaylar aklının ucundan dahi geçmezdi. Kısacası insanlar, mahalleye halel getirecek iş ve davranışlardan mümkün mertebe kaçınırlardı. Çocukluk yıllarım daha dün gibi hafızamda. Sabah evden çıkışımızla ancak akşam vakti evin yolunu bulabilirdik. Ailelerimiz bizleri pek de merak etmezlerdi. Aklınızdan “Ne kadar sorumsuz aileler” dediğinizi duyar gibiyim. Günümüz şartlarında değerlendirildiğinde haksız olunmadığı aşikârdır. Ancak bu hâl, ailelerimizin sorumsuzluk anlayışının bir tezahürü değil; tamamen kişiler arası olagelmiş güvenden kaynaklı bir durumdu. Çünkü ailelerimiz şu gerçeği her daim bilirlerdi: “Bizim çocuk arkadaşlarıyla oynar, bir yerde karnını doyurur, kendine ve bize zarar getirmeden akşama eve gelir. Ola ki yanlış bir işe kalkışsa; mahalleli, eş dost, akraba buna kesinlikle müsaade etmez.” Diye düşünürlerdi. Gerçekten de aynen öyle olurdu. Belki o dönemlerde insanlar çok şeylere sahip değildiler ancak; arkadaşlıklar sınırsızca cömertti. Mahalle sakinlerinin bizim üzerimizde söz sahibi olmaları için birinci dereceden akraba olmalarına gerek yoktu. Mahallede yaşayan herhangi bir amca, dayı, teyze, abi veya abla bizleri uyarabilir, kıza da bilir hatta ve hatta ilerisi için telafisi olmayan bir durumun önüne geçilmesi adına döve de bilirdi. Çocuklar ya da gençlik yanlış bir işe tevessül etmişlerse “Bana ne yaa” deyip de gidilmezdi ya da günümüzdeki gibi “Hemen bu durumu kayda almalıyım” denilmezdi. Kesinlikle büyükler tarafından olumsuzluklara müdahil olunur, çocuklar ya da gençler evlere kadar getirilip ailelere teslim edilirdi. “Ya şimdilerde” diye üzülerek sormak istiyorum. Şimdi insanlar, bırakın aynı mahallede yaşayanları, aynı apartmanda yaşadığı komşularından bihaberler ve gerek de duymuyorlar. Bir saatliğine çocuklarımızı bir yere yalnız gönderebiliyor ya da bırakabiliyor muyuz? Gitse bile defalarca arıyoruz. “Gittiğin yerleri tek tek söyle, mesaj at, konum at…” Çocuğumuz ola ki okuldan geç gelse aklımız çıkıyor. Okulların önü ana-baba günü. Çocuğun veliden ayrılıp sınıfına geçmesi bir tören; okul çıkışları ayrı bir tören. Bu durumlar maalesef çevrenin ne denli güvensiz bir duruma geldiğinin göstergesidir. “Devamı Haftaya”