Mahalle kültürlerinin hâkim olduğu dönemlerde komşuluk ilişkileri sağlam temeller üzerine oturtulurdu. Mahalleye yeni komşular mı taşındı? Onlar misafir konumunda olup el üstünde tutulur, her türlü maddi ve manevi destek tereddütsüz sağlanırdı. Yeni komşuların ortama çabucak alışmaları, yabancılık çekmemeleri adına elden gelinen her ne varsa yapılırdı. Ev oturmalarına, çay saatlerine davet edilirlerdi. Onlara “Hoş geldin” e gidilirdi. Sevinçli günlerimizde de üzüntülü günlerimizde de hep komşularımız yanımızda olurdu. Hayırlı bir işte bütün mahalleli birlik olur maddi olarak yardımda bulunurlardı. Çünkü o dönem insanlarında “Kötü komşu adamı hacet sahibi yapar” anlayışı yerine; “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Ya da “Komşuda olanın zararı olmaz. Allah daha çok versin” anlayışları hâkimdi. O yüzden düğün yapana, ev alana, araba alana vs. işlerde her daim yardım edilirdi. Zaten bu işlere yeltenen kişi de konuya, komşuya, akrabaya güvenirdi. Bundan dolayı insanın böylesi bir ortamda kendisini yalnız hissedebilmesi mümkün olabilir miydi? Mahallede bir cenaze olsa hayat sanki durma noktasına gelirdi. O gün ve o hafta içerisinde eğlenceler (düğün-nişan-sünnet) iptal edilir, akşamları televizyon açılmaz, hatta yanlışlıkla çocuklar açarlar diye televizyon dolapları kilitlenirdi. Cenaze evinde en az bir hafta yemek yapılmazdı. Mahalleden her gün bir komşu bu vazifeyi üstlenirdi. Şimdilerde! Aynı mahallede sabah bir evden cenaze çıkıyor; akşamına başka bir evden gelin çıkmakta. Her alana hükmeder duruma gelmiş olan kapitalist düzen en çok da kültürel alanı etkisi altına almış vaziyette. Şu anki kapitalist düzen bizim zevklerimizi belirlemiş, ayrıca belli bir sıraya ve ölçüne (standartta) koymuş durumda. Bu ölçünler davetiye, organizasyon, gelinlik, fotoğraf, kuaför, orkestra, balayı, tatil vs -belki de yarısını sıraladım- birey için oldukça da külfetli faaliyetler. Birbirlerini takip eden öyle bir zincirleme halka silsilesi insanlara istekli olarak dayatılmış durumda ki her şey aylar öncesinden ayarlanmakta ve ortamda ölüm dahi gerçekleşse iptali mümkün olmayan bir hal peyda olmaktadır. Sosyalleşme insanoğlu için zorunlu bir haldir. Yemek yemek, su içmek gibi bir ihtiyaçtır. İnsanlar, bu durumun gereği olarak önceden mahalle kültürlerinin kendilerine kazandırmış olduğu rahatlama, güven, eğlenme, gülme, içtenlik gibi manevi doygunluklarını günümüzde ne yazık ki karşılayacak bir alan bulamamaktadırlar. İnsanlar bugün bu manevi eksikliklerini; gerçekliklerden uzak, birbirlerine karşı saygı ve sevginin asgari düzeyde olduğu, herkesin kendisini üstün gördüğü, son derece sanal sosyal paylaşım sitelerinden gidermeye çalışmaktadırlar. Ancak bunların geçici birer çözüm olduğunu ve yapmacıktan ileri gidemediği gerçeğini çok iyi gören insanoğlu bu tiyatronun bir figüranı olmayı yine de devam ettirmektedirler. Çünkü kendisini oyalayabileceği başkaca bir alan bulamamaktadır. Buralarda sahte arkadaşlıklar mevcut. Sanal oyunlarla ve sanal uğraşlarla vakit geçirilmeye çalışılıyor. İnsanlar kendilerini olduğu gibi değil, olmak istedikleri gibi tanıtmak istiyorlar. “Devamı Haftaya”