Kültür olmadan kesinlikle bir milletin varlığından bahsedilemez. Ancak ve ancak benzer özerliklere sahip olan topluluklar, millet olarak adlandırılırlar. Dünyada milli kültürüne sahip çıkan milletler, kültür emperyalizminden etkilenmeyen bu vesileyle de asırlar boyu dimdik yaşayabilmeyi başaran maneviyatçı milletlerdir. Zaten işlevsel kültür yani yaşatılan kültür, hamisi olduğu milleti kendiliğinden; kültür soykırımcılarına karşı muhafaza etmektedir. Teslim olmamanın yegâne şartı milli kültürün her dönem yaşatılarak, kuşaklar arası aktarımının sağlıklı yapılabilmesinde yatmaktadır. Kültürün bana göre en önemli hususiyetlerinden biri de “Birleştirici – Kaynaştırıcı” yönünün kuvvetli olmasıdır. Gelenekler, görenekler, adet ve teamüller; toplum adına bireylerin bir araya gelmesinde birlik, beraberlik ve dayanışma duygularının hat safhaya ulaşmasında; sevgi ve muhabbetlerin insanlarda ayyuka çıkmasında büyük rol oynarlar. Bunun yanında kültürün temel taşları olan din, dil, tarih gibi değerler de milleti millet yapan temel yapılardır. “Din”in toplum içi ya da toplumlar arası birleştiricilik özelliği asla inkâr edilemez. Keza “Dil” milli birliğin oluşmasında ve gelişmesinde en önemli faktördür. Yine insanlar arasındaki ortak bir tarih geçmişi, milleti birleştiren unsurların en önemlileri içerisinde yer alır. Bugün birçok toplumun küreselleşme süreci içerisinde yozlaşmaya maruz bırakılması, insanlarını milli kültürlerinden soğutmuştur. Bu durum kültürü meydana getiren dil, din, tarih, gelenek, görenek gibi ortak değerlerin de toplum içerisindeki etkililiğini ve işlevselliğini azaltmıştır. Bu olumsuzluklar akabinde kültürün birleştiricilik özelliğinden mahrum edilerek faydalanma ihtimalinin önüne set çekilen insanlık, bilinçli olarak yalnızlığa yani bireyselliğe itilmiş durumdadır. Eee tabi ki toplum da bu durumda gelecek adına sağlıklı aktarımları gerçekleştirememektedir. Günümüz modernizm (modernite) dünya anlayışı; insanların toplum olma özelliklerini budayarak, milli kültür ve gelenekleri reddederek yeniyi oluşturma anlayışını benimsemektedir. Bu alanda kendilerinin ürettiği temel değerler olan kentleşme, seküler (dünyacı) yaşam, bireyselleşme gibi alanlara insanlığı kanalize etmeye çalışırlar. Yine yeni dünya düzeni olarak bilinen küreselleşme de devletlerin üniter yapılarını yıkmayı amaçlayarak her yönüyle tek tip bir dünya düzenini amaçlamaktadır. Tabi ki düşünce, eylem ve vaatleriyle insanlar için çoğu zaman cazip gelen bu ve buna benzer oluşumların hemen hepsi unutulmamalıdır ki milli kültürlerin baş düşmanlarıdır. Yaşam kaynaklarını, var olma sebeplerini, geleceklerini, toplumsal hedeflerini vs milli kültürlerine endeksleyen şuurlu milletler; kültürlerini içselleştirerek özümsemiş, gelişen ve değişen küresel dünya seyrinde onları çağa uyarlayarak bu değerleriyle barışık yaşama yollarını bulmuşlardır. Özellikle topluma mal olmuş zat-ı muhteremlerini, tarihe yön veren olaylarını, milli şuuru sürekli diri tutan değerlerini gelecek nesilleriyle buluşturmak ve onlara aktarmak adına tavizsiz gayretler sarf etmektedirler.