Bu noktada Japonlar; milli kültürlerini yaşama ve yaşatma adına dünyada rastlanabilecek ender ülkelerden biridir. Bugün halen değişime inat geleneksel çubuklarıyla yiyeceklerini tüketmekten, özel günlerde kimono giymekten asla vaz geçmezler. Gençlik, bir ülkenin sahip olabileceği en büyük sermayedir. Gelişmiş ülkeler bugün bu eksikliğin kaygısını çekerken, gelecek adına da karamsar olmaktadırlar. Dolgun başaklar misali kültürel değerlerine hâkim, milli şuuru tam, her yönüyle donanımlı genç bir nüfusa sahip ülkenin aşamayacağı yol, ulaşamayacağı hedef yoktur. Ya birde bu durumun tersi olursa… Milli ve manevi duygulardan yoksun, sevgisiz, mutsuz, memnuniyetsiz, değerleriyle alay eden, mensup olduğu millet içerisinde aşağılık duygusuna kapılan, kültür bilinci zayıf, ilmi ve toplumsal yönü çökmüş… Kısacası içleri boşaltılmış, donanımsız bir topluluk ülke için ne ifade edebilir? Yorum sizin. İşte doğru yetiştirme ve doğru yönlendirme süreçleri sonucunda; ülkeler için oldukça önemli olan bu gizil gücün yükselip şahlanmaması adına bu noktada devreye emperyalist güçler girmektedir. Ülke gençliğini özünden uzak tutmak, koparmak için nüfus edilebilen her alanda çalışmalar yaparlar. (“Kültürel Yozlaşma” konusunu ileriki bölümlerde daha geniş ve detaylı ele alacağımız için bu konuyu fazla açmak istemiyorum.) Bu hadiselerden dolayı başta yöresel kültürlerden başlanılmak üzere milli kültür bilinci genç nesillere sevdirilerek öğretilmelidir. Niçin yöresel kültür? Çünkü yetişen yeni nesil genel kültür bilincini tümevarım yöntemiyle kendi bölgesinde hâkim olan yöresel halk kültürlerinden alarak oluşturmalıdır. Yöresel halk kültürüne hâkim olamayan bir bireyde milli kültür bilinci çok sığ kalmaktadır. Halk kültürleri; yöre halkının yaşayışını, adet, gelenek ve göreneklerini, inanç ve değerlerini kapsayan büyük bir hazinedir. Halk kültüründe toplumca öteden beri yapıla gelen, uyulması gereken teamüller vardır. Teamüller; toplum olma özelliklerinden dolayı, düzeni sağlayıcı normlardır. Günümüzde insanlar gerek kitle iletişim araçlarının gerekse gelişen teknolojinin seyrinde yöresel kültürlerini de yavaş yavaş unutmaktadırlar. Özellikle kitle iletişim araçlarının - ki bunun içerisinde genel ağ ve cep telefonlarının tahrip edicilik yönü oldukça fazladır – hanelere ve ceplere girmesiyle genelden özele doğru önce hısım, akraba, dost, komşu ve köylü arasında; daha sonra da aile bireyleri içerisindeki birincil ilişkiler oldukça yavaşlamıştır. Bu durum da yöre kültürlerinin canlılığını kaybetmesine sebeptir. Yöresel halk kültürlerini yok olma sürecine iten bir başka etken ise yöre insanının artan refah düzeylerini, birbirleri arasındaki samimi ilişkilere yansıtamamış olmalarındandır. Yani ekonomik rahatlamayla beraber yöre insanlarında sosyalleşmeden koparak bireyselleşmeye doğru eğilimler görülmüştür. Önceleri her hane ihtiyaç anlamında her şeye sahip değildi. Bundan dolayı insanlar bir nevi dayanışmaya, yardımlaşmaya muhtaçtı ve bu muhtaçlık anlayışı insanlar arasındaki birincil ilişkileri öldürmüyor, aksine sürekli canlı tutuyordu.