Zimem Defteri: Ecdattan bizlere intikal eden ancak zamanla unutulmaya yüz tutmuş, toplumda yardımlaşma ve dayanışma duygularını hat safhaya çıkartan nadide geleneklerden bir tanesidir. Zimem Defteri uygulamasındaki yegâne amaç Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak adına gizlice infak etmenin insanoğluna katacağı o manevi hazzı yaşayabilmekti. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözünün vücut bulduğu muhteşem bir uygulama. Zimem defteri, eskiden dükkânlarda o dükkâna borcu olan insanların listesini gösteren bir defterdi. Günümüzde malumunuz esnaflarda özellikle mahalle bakkallarında bulunan veresiye defterlerinin aynısıdır. Dinimiz yapılan herhangi bir hayrın, iyiliğin gizli yapılmasının ya da gizli kalmasının daha makbul olacağını bildirmiştir. Bu bilinçle hareket eden ceddimiz, genelde yakın çevresinde hayır yapacağı kimse bulamadığı zamanlarda, rastgele bir esnafa girer ve esnaftan zimem defterini çıkarmasını ve herhangi bir sayfayı yırtarak, hesaplamasını isterdi. Esnaf rastgele bir sayfayı açar, daha önceden listelenmiş olan borcu hesaplar ve o sayfayı yırtıp atardı. Hayır sahibi kişi, o listede kimin veya kimlerin borcunun olduğunu irdelemeden esnafın hesapladığı borcu öderdi. Bu şekilde ne hayır sahibi kişi, borcunu ödediği insanları öğrenmiş olurdu; ne de borçlular, kendilerine yardım eden hayır sahibini tanırlardı. Bu sayede taraflar birbirlerinden haberdar olmadıkları için; ola ki hayır sahibinin, borçlu kişiye zerrece üstünlük hissetmesi, kibirlenmesi ya da müşkül durumdaki kişinin yardımsever kişi karşısında ezilme halleri engellenmiş olunurdu. Osmanlı’da bu işler genelde mübarek Ramazan ayında uygulanırdı. Hatta toplumda o derece cebi gibi gönlü de zengin hayırseverler bulunurdu ki zimem defterinin tamamını ödemeye talip olurlardı.
Penceredeki Çiçekler: Ecdadın ne derece naif olduğunu, insan yaşamına ne derece değer verdiğini gösteren harika bir uygulama. Özellikle pencere önlerinde sergilenen çiçeklerle, topluma ince mesajlar verilirdi. Toplum da gündelik yaşamında bu mesajlara istinaden vaziyet alır, duyarlı davranışlar sergilerdi. Pencere önünde yer alan çiçeklerin hakim olduğu renkler, evin genel ahvali hakkında topluma bilgi verirdi. Örneğin pencere önünde kırmızı çiçekler var ise bu durum “Evde evlenecek çağda bekâr kız var. O yüzden evin yanından yöresinden geçerken konuşmalarınıza dikkat ediniz, edepli konuşunuz.” Anlamına gelirdi. Şayet pencere önünü sarı çiçekler donatmış ise bu durumda da “Bu evde hasta bir insan var. Sokaktan geçerken gürültü yapmayın, taşkınlık etmeyin.” Anlamları çıkartılır ve vaziyet alınırdı.
Askıda Ekmek:Türk kültürüne yerleşmiş asırlık bir gelenektir. Sosyal yardımlaşma adına harika bir örnek. Günümüzde de bazı yerleşim yerlerinde uygulanmakta olan anlamlı bir gelenektir. Şöyle ki; Fırına gittiğinizde parasını ödeyip aldığınız ekmeklerden 1 tanesi ihtiyaç sahibi insanların alması için tekrar fırıncıya bırakılır. “3 ekmek aldım 1’i askıda” denir. Ya da 2 ekmek alınır, 3 ekmek parası ödenerek 1’i askıda denir. Bu şekilde fırıncı o ekmeği ihtiyaç sahibi kişiye vermek için ayrı bir yere koyar. İhtiyaç sahibi kişi de gelip “Askıda ekmek var mı?” diye sorar. Fırıncı da kişiye ekmeğini verir. Bu geleneğin tekrardan ve sürekli olarak uygulanması temennisiyle...“Devamı Haftaya”