Mehmet Akif Ersoy’la ,Neyzen Tevfik birbirlerini çok yakinen tanır ve severdi. Bunlar birbirine tamamen zıt kişilikte. Birisi aşırı derecede içki içen diğeri ise bunun tam aksine dindar ve İslamcı bir düşünür, fikir ve aksiyon adamı ve mükemmel bir şairdir.
Anlatılır ki;
Neyzen bir gün Âkif’le Zeytinburnun’da buluşmak üzere sözleşirler. Neyzen buluşacakları mekana biraz erken gelir. Oturur ve etrafı temaşa etmeye ve seyretmeye başlar. Tam o sırada bir ayakkabı boyacısı gelir ve “abi boyayım mı?” der. Neyzenin ayağında ayakkabısı yoktur. Neyzen “ayakkabım yoktur” der. Bir
süre sonra boyacı tekrar belir ve aynı soruyu sorar. Cevap aynıdır. Bir süre sonra aynı soru sorulur. Neyzen bu sefer “gel boya” der. Boyacı ayaklarını boyar ve gider. M.Âkif gelir bir ayaklarına bir
Neyzene bakar “bu ne hal Neyzen” der. Neyzen, "Ne yapalım! merhamet bazen insanın yüzünü böyle kara çıkarıyor” der.
Bizim de hayatımızın büyük bir kısmı hep böyle geçer. Bir iyilik yaparız daha sonra binpişman oluruz. Keşke yapmasaydım deriz. Aynı şeyi ters tarafından da deriz. Yapılan işin kötü ,nahoş bir iş olmasında da deriz. Kısacası insan ömrü böyle zikzaklarla, iniş çıkışlarla geçer . Bunlarla birlikte bir de orta yol vardır, pişmanlığı az olan.
“İşlerin hayırlısı orta olandır” (Beyhakî) Dünya hayatını güzelleştirmek onu yaşanır hale getirmek için ifrat ve tefritten uzak durmalıyız makul insan olmalıyız. Yunus Emre ne güzel söylüyor;
“Ben gelmedim dâva için, benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.”
Dünyayı kana bulayan ,insanlığı yok etmeye çalışan İsrail ve onun yanında yer alanlar şu gerçeği bir anlasalardı: Mazlumlar kazanacaktır!..