Son günlerde yazılı ve görsel basına çokça yansıdığına göre; nefsini de inşa edemediğimiz neslimiz hızla azalıyor ve nüfusumuz yaşlanıyor. Mc Kinsey Global Institute tarafından hazırlanan bir raporda, dünya genelindeki doğurganlık oranları incelenmiş ve 2100 yılına kadar bazı ülkelerin nüfusunun %20-50 oranında azalacağı sonucuna ulaşılmış. Maalesef bu nüfus(demografi) krizinden etkilenen ülkeler arasında Türkiye’miz de var. Nüfusumuzun 75 yıl içerisinde yüzde 25 azalarak 65 milyona düşeceği tahmin ediliyor. Ülkemiz, gelişmekte olan ülkeler arasında nüfus kaybı oranına göre ilk sırada yer alıyormuş. TÜİK ise Türkiye nüfusunun 2100 yılında, yukarıdaki tahminin 10 milyon altına yani 55 milyona düşeceğini öngörüyor.
Güzel yurdumun nüfus artışını düşürmek için kampanyalar düzenleyen, ücretsiz doğum kontrol tedavileri uygulayan, halk tabiriyle “poşet dağıtan devlet” şimdilerde evlenecek çiftlere kredi vererek, çocuk yardımını artırarak, “en az 3 çocuk” söylemini yükselterek demografimizi büyütmeye çalışıyor. Ve maalesef öğreniyoruz ki artık 3 çocuk da yetmiyor. Çünkü Türk Çekirdek Ailesinin genel eğilimi 2 çocuk sahibi olmak şeklinde. Daha vahimi ise tek çocuklu aile sayısındaki artış. Bundan daha da vahimi ise çocuk sahibi olma yolculuğunun ilk durağı olan evliliklerin azalması. Gençler artık evlenmiyor. Evlilik hiç de cazip gelmiyor. Evlilik kurumunun birinci işlevi olan neslin devamı ve neslin inşası günümüz “hedonist gençliği” için bir anlam ifade etmiyor. Nesil umurunda olmayan zaten nefsini de çok kolay tatmin ediyor.
Toplam doğurganlık hızımız, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2022 yılında 1,62 çocuk olarak gerçekleşmiş. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2022 yılında 1,62. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un çok altında kaldığını gösteren bir oran. Neden böyle oluyor, neden evlenen ve de çocuk sahibi olmak isteyen yok? Efendim neymiş, ekonomik sebeplerle evlenmiyormuş gençler. Hasbelkader evlenseler bile “bu ekonomik şartlarda çocuk sahibi olamazlarmış.” Yahu sen, geniş aile içerisinde doğmuş, sekiz çocuklu ailenin, bir kaç beden büyük kıyafetler alınarak büyütülmüş çocuğusun. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, maaşlı düzenli bir işi olmayan anne-babanın ekonomik şartları senden çok daha kötü değil miydi? Onlar evlenmeyelim, “bu sene de bekâr gezelim” dediler mi?
Annelerden annelikleri alındı. Annelik, neredeyse aşağılık bir ev köleliği olarak lanse edildi. Kadınlar, erkeklerle cinsiyet yarışına sokuldu. En mutaassıp bilinen medya organlarında bile “Şoför Nebahat” türevi, erkek işi yapan hanımlar, efsaneleştirilerek servis edildi. Evinin sultanı olan hanımlara, evlerinin dışındaki kölelik daha tatlı gösterildi. Feministler, evlerinde eşlerine bir bardak çay vermeyi kötüleyip, iş yerinde yüzlerce, binlerce kişiye yemek yapmayı—bulaşık yıkamayı “ekonomik özgürlük” olarak sundular. Sokağa çıkarılmak için teşvikler, pozitif ayrımcılık kampanyaları düzenlendi. “Özgürlük” masalları ile avutuldu insanlar. Hem “İslâmcı” hem de nasıl oluyorsa “feminist” kuşaklar türetildi. Planlı olarak doğum kontrol uygulamalarıyla bizi küçülttüler ve yine zamanın yetkililerine zokayı yutturdular. Ve sonuç; nüfus krizine girmek üzere olan bir Türkiye.
Bir dost meclisinde, Türkiye de yuvarlak hesap 20 milyon evlenme çağında olduğu halde evlenmeyen kişi olduğunu duydum. Kasten “20 milyon genç var” demiyorum. Çünkü bu grubun içerisinde TÜİK’in genç kategorisinde saydığı 24 yaş üstü insanlar da var. Şimdi bu yirmi milyon genç evlense, bunlara 10 milyon konut lazım. Bu ülkede 10 milyon konut yapılması ne demek, tahmin edebiliyor musunuz? 11 ilimizi yerle bir eden, asrın felaketi 6 Şubat Depremlerinden sonra bile toplam 650 bin konutun yapılıp, teslim edilmesi planlandı. Haydi, biz bunu 1 milyon konuta çıkaralım. 1 milyon konut nere, 10 milyon konut nere, hesabını siz yapın. Bu konutların yapımında inşaat sektörüyle birlikte 250 farklı sektörde üretim yapılacak. Milyonlarca kişiye iş demek, ekmek demek. Çimento üretiminden, tuğlacısına, duvarcısına, sıvacısına, demircisine, kalıpçısına, alçı ustasına, elektrik işlerine, fayans işlerine, döşemecisine, koltuğuna, yatağına, yorganına, battaniyesine, mobilyacısına, tenceresine, tavasına, mutfak eşyalarına, halısına, beyaz eşyasına, elektronik ürünlerine, bebek ihtiyaçlarına, otomobiline… Hangisini sayalım. Evinizde her ne varsa, yepyeni 10 milyon haneye hepsi lazım işte. Peki, bu işleri kim yapacak? Yeni evlenen ve işe ihtiyacı olan o gençler işte. Yani herkes bir işin ucundan tutacak ve kazandığı ile yukarıda ancak küçük bir kısmını saydığımız ihtiyaçlarını gidermek için harcayacak. Böylece çarklar dönecek. Yani, yaşı gelip de geçen gençler önce evlenmeyi düşünecek. Önce evimi, arabamı alayım, işimi bulayım diyerek her maddi eksiği tamamlamak için ömür tüketmeyecek. Elinde akıllı telefon ile “ev genci” modunda kös kös oturup, sağdan-soldan ve devletten iş aramasına gerek kalmayacak. Çünkü bu kadar çok sektörün çalışması, mutlaka yapılacak iş imkânları ortaya çıkaracak.
Sebep ve sonuçlara ilişkin değerlendirmemizi yazımızın ikinci bölümüne bırakalım.
Es-selam.
D E V A M E D E C E K