Baharı ortaladık lâkin bahar gelmedi. Memlekette yine 3G çekiyor. Gar, gış, gıyamet. Haber bültenleri de habere ilgiyi artırmak, çekici kılmak için abarttıkça abartıyor. Beyaz Ölüm, Beyaz Esaret, Eksi Yirmi Beş ile Donduk, 33 İl İçin Sarı Uyarı, Soğuk Hava Dalgası Türkiye’yi Sardı, Balkanlardan Gelen Soğuk ve Yağışlı Hava Yurdu Felç Etti, Zincirsiz Araçlar Yolda Kaldı, Aşırı Soğuklarda Can Kaybı Yaşanabilir… Buna benzer başlıkları duyan, okuyan vatandaş daha evin içerisinde titremeye başlıyor. Dışarı çıkmak, işe gitmek istemiyor. Hele öğrenciler! Sosyal medya üzerinden vali amcalarından tatil dilenmeye başlıyorlar. Beş santim kar yere düşmeye görsün. Hatta kesin olmamakla birlikte kar yağacağı bilgisi paylaşılmaya görsün. Okullar tatil mi diye arayan arayana. Arama motorlarında soran sorana. Bunu fırsat bilen internet haber siteleri, manşet linki patlatıyor: Okullar Tatil Mi? Link tıklandıkça para kazanılıyor. Haberi açan da sorusuna bir cevap bulamıyor.
Her kar yağışında tatil olsa, Kış memleketlerinde okul ve çalışma hayatı olmaması gerekirdi. Efendim, bir çocuğumuzun burnunun kanamasını bile istemeyiz. Elbette tedbir almak icap eder ve de yetkililerimiz bu ihtimallerden dolayı, gerekli kararları alıyorlar. Benim takıldığım husus; mensubu da olduğum basın tarafından, meselenin abartılması. En ufak iklimsel bir olumsuzlukta tatil beklentisinin oluşturulması. Çalışma istek ve azminin köreltilmesi. Daha çok çalışmak değil; daha çok kaytarmak için fırsatlar kollanmaya başlanmasına sebep olunması ve biraz da bilgisizlik. Yaşadığımız ülkeyi, bölgeyi, şehri tanımazsak, her yıl rutin olarak cereyan eden iklimsel olayları, sanki ilk defa oluyormuş gibi manşetlere çıkarırız.
Miladi Takvime geçmeden önce kullandığımız takvimler ve eskilerin; engin tecrübe ve gözlemlerine dayalı olarak oluşturdukları, halk arasında “Kocakarı Takvimi” olarak adlandırılan takvime baktığımızda, bahar ortasında kar yağmasının da zirai don olaylarının da bir anlamı ve takvimi olduğunu görüyoruz.
Rumî Takvim ile şu an kullandığımız Miladi Takvim arasında 13 gün fark olduğunu görüyoruz. Örneğin bugün Nisan'ın on dördü. Yani, Rumi Takvime göre ayın biri. Rumi Takvim ve Halk Takvimi ile Miladi Takvim karşılaştırması şu şekilde.
1. Zemheri. 14 Ocak- 13 Şubat
2. Gücük. 14 Şubat – 13 Mart
3. Mart. 14 Mart – 13 Nisan
4. Abrul. 14 Nisan – 13 Mayıs
5. Mayıs. 14 Mayıs- 13 Haziran
6. Kiraz. 14 Haziran – 13 Temmuz
7. Orak. 14 Temmuz – 13 Ağustos
8. Ağustos. 14 Ağustos – 13 Eylül
9. İlk Güz. 14 Eylül – 13 Ekim
10. Orta Güz. 14 Ekim – 13 Kasım
11. Son Güz. 14 Kasım – 13 Aralık
12. Karakış. 14 Aralık – 13 Ocak
Ülkemizde her ne kadar dört mevsim yaşansa da Rumi Takvime göre iki mevsim vardır. Kış ve Yaz. Kış (Kasım) Günleri, 8 Kasım'dabaşlar 5 Mayıs da biter. Yani 5 Mayıs'a kadar aslında kış mevsimindeyiz. Dolayısıyla, Nisan ayında kar yağmasına şaşırmamamız gerekiyor. Yaz (Hızır) Günleri ise 6 Mayıs'ta başlar, 7 Mayıs'ta biter. Kış günleri içerisinde belirli bazı günler vardır ki bu günler çok daha soğuk olur. Kocakarı Soğukları (Berdü’l-Acûz) 17-18 Mart tarihlerinde olan soğuklardır. Gün Dönümü Fırtınası; 21 veya 22 Mart tarihlerindeki soğuklardır. Mart dokuzu soğukları da denir. Bu günlerde kar yağabilir. Abrul Beşi (Camuz Kıran) Soğukları, 18 Nisan da görülen soğuklardır. Bazen de soğuk günlerin üzerlerine onar gün eklenerek hesaplanan soğuklar vardır. Yani soğuk gün ayın 8’i ise18’i ya da 28’inde de soğuk olabilir demektir bu. Sitte i Sevr Soğukları, 21-26 Nisan tarihlerini kapsar. Bu tarihlerde çeşitli rüzgâr, fırtına ve hava olayları meydana gelmektedir. İşte bu soğuklardan dolayı, her yıl 23 Nisan günlerinde hava soğuk oluyor. Engir Kıran Soğukları, 19-20 Mayıs tarihlerine denk düşer ve kar bile yağabilir. Herhalde 19 Mayıs törenlerinden hatırlarsınız.
Bir de rüzgâr ve fırtına takvimi vardır. Bu günlerde de şiddetli rüzgâr ve fırtına olayları görülür. Bu günlerde özellikle karasal iklimin hâkim olduğu bölge ve şehirlerde, büyük programlar, şenlikler organize edilmemeli. Bu türlü işler hava muhalefeti yüzünden yapılamamakta ya da istenen verim alınamamaktadır. Bir de erbain günleri vardır ki 22 Aralık ve 31 Ocak arasındaki 40 güne verilen isimdir. Bu, Karakış ve Zemheri günlerinde doğup da ölmeyen çocuklara da “erbain çıkardı” denirmiş. Biz de “erbain çıkaranlardanız”. 1 Şubat 21 Mart arasındaki elli güne de “hamsin” denir.
Ocak ayı içerisinde memleketine giden bir edebiyatçı arkadaşıma babası, gökyüzünde bir yıldız göstermiş ve demiş ki; “bak şu görünen “Reşo Yıldızıdır. Bu sene bahar gelmez.” Belki de bu yıl bahar “Reşo Yıldızı” görüldüğü için bir türlü gelmiyordur. Bir de bunlar var yani.
Havaların ısınması, baharın müjdecisi olan 1.cemrenin toprağa düşmesiyle anlatılır. Halk kültürü ve mitolojisinde Cemre'nin birer hafta arayla havaya, suya ve toprağa düştüğüne inanılır. Cemre, bir çeşit böcektir. Üç tane olan cemrenin birincisinin havaya (19-20 Şubat), ikincisinin suya (26-27 Şubat) ve üçüncüsünün de (5-6 Mart) toprağa düştüğüne inanılır.
Görüldüğü üzere, eskilerin doğa gözlem ve tecrübeleri, yenilere yol göstermeye devam ediyor. Onlar, günümüzün bu denli gelişmişliğine rağmen haklı çıkmaya devam ediyorlar. Hiçbir bilgiyi es geçemeyiz. Kâ’le almak, değerlendirmek ve istifade etmek, bizleri müstefid edecektir. Bununla birlikte; “Tarihin en soğuk baharı, kışı ve Tarihin en sıcak yazı” başlıklı haberleri duymaya devam edeceğiz. Bu başka bir şey.
Es-selam…