Son dönemde hemen herkesin ortak bir şikâyeti var: radar trafik cezaları.
Sosyal medyada, haber portallarında ve hatta komşu sohbetlerinde sıkça karşımıza çıkan bu konu, toplumun geniş bir kesimini etkiliyor.
Peki, bu artışın sebebi ne?
Gerçekten de bir ceza tuzağı mı söz konusu, yoksa trafik güvenliği adına atılan adımların doğal bir sonucu mu?
Radar cezalarının bu kadar yaygınlaşmasının birkaç temel nedeni var. İlk olarak, emniyet birimleri teknolojik altyapılarını geliştirdi. Sabit radarların yanı sıra artık mobil radar araçları, dronlar ve plaka tanıma sistemleriyle denetimler çok daha kapsamlı ve etkili hale geldi. Bu da geçmişte fark edilmeyen ihlallerin artık cezaya dönüşmesi anlamına geliyor.
Ancak vatandaşın gözünde durum biraz farklı.
Birçok sürücü, özellikle hız sınırlarının aniden değiştiği bölgelerde bilmeden kural ihlali yaptığını savunuyor. Özellikle şehir giriş çıkışları, köprü geçişleri ve otoyol bağlantı noktaları bu konuda dikkat çeken yerler.
Hız tabelalarının yeterince görünür olmaması ya da birden düşen hız limitleri, ceza kesmek için özel olarak seçilmiş gibi algılanıyor.
Peki çözüm ne olmalı?
Elbette trafik kurallarına uymak birinci şart. Ancak cezanın amacı caydırıcılık olmalı, tuzak gibi algılanmamalı. Bu nedenle şeffaflık, bilgilendirme ve işaretleme konularında daha titiz bir yaklaşım gerekiyor.
Vatandaşın ‘radar yakaladı’ yerine ‘daha dikkatli olmalıyım’ demesini sağlayacak bir sistem kurulmalı.
Kısacası, trafik güvenliği ile vatandaşın haklı hassasiyetleri arasında ince bir denge kurulmalı. Aksi halde cezalar caydırıcılığını yitirip, sadece öfke ve güvensizlik doğurur.