Profesyonel, ekonomik ve davranış biçimi olarak mevcut etmen ve belirleyicilerin, yeni oluşturulmak istenen durumu ortaya çıkaracak şekilde yönlendirmekten yana olan uzman ve düzenleyicilerin tavrı bu güne kadar temel itici gücün ekonomi olduğu, inşaa sektörünün alana ilgi duyabilmesinin, mevcut ekonominin %30 unu oluşturması, ve sözkonusu çevrelerle ilgili yapılacak olanlar da çoğunluk inşaa sektörüne düştüğüne göre, iktisadi cazibe tarafından belirleneceğini düzenleyici karar verici otoritenin karalarının bu yolda olması yönünde oldu. Nitekim İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde görülen bu durum Anadolu nun en ücra köşesine kadar yayıldı ki, yayılmadığı şehir de kalmadı zaten. Sonuçta birçok yerdeki gelişmelere baktığımızda, ulaşım olarak sıkışık olmakla birlikte yükselen bir kentsel kalite arayışı hedeflenmiştir.
Çözüm kente km2 lerce yayılan tek ve iki katlı düzensiz yerleşmeleri, yüksek katlı, yoğun nüfus barıdıran bloklarda toplayarak yüzeyi boşaltmak, yeni inşaa sırasında inşaa, mimari ve yaşam kalitesini yükseltmek,yönetsel güçler, kullanıcının sıhhatli ve daha prestijli bir hayata kavuşma ve gelecek nesillere barınma olanağı sağlama, bir verip iki sahibi olma, inşaa sektörü açısından yoğunlaşmış ekonomik inşaa fırsatı.
Yürütücü güçler olarak kamu idaresi, Toki ve Kamu Bankaları girişimleri ile özel sektör kendi inşaasıyla, sivil inisiyatif koopertifler aracılığıyla hareket etti, orta boy ve küçük inşaa sektörü ise yine sivil insiyatif gruplarıyla koordine olarak bu gelişmeye katıldı. Gözlemler, en azından yatayda yüzeyin boşalması, düşey düzlemlerin inşaa ve estetik kalitesinin arttığı şeklinde. Ana caddeler ve meydanlar işmerkezleri, konut alanları da kullanıcıların tercihi doğrultusunda apartman blokları şeklinde oluştu, nihai bir iyileşmeden çok, eski durumla karşılaştırıldığında bir iyileşmeden söz edilebilir. Ancak gerçek iyileşme olması gerekenin ne olduğu daha sonra irdelenmek üzere, yeni yapılan 'kentsel dönüşüm' projelerinin de kazanım ve motivasyon açısından benzer bir ilhamla hareket ettiği açıktır.
Karşımızda yamaç olması nedeniyle yapılaşma fırsatı bulamayan, ama sahiplerinin, büyük ihtimalle yatırımcı yüklenicilerin muhtemelen yüksek önerilerini ya da olanakları fazla bir inşaa fırsatını bekledikleri günlerdeyiz. Fakat yamaç olması nedeniyle toprağa basışta sorunları olan bu alan, topografyada düzenleme gerektirmekte, hafriyatlar yapılması, istinat perdelerinin inşaasını gerektirmesi nedeniyle, doğa parçası olarak kalabildiğinden sahip olduğu tüm cazibeye rağmen 'iktisadi cazibe' ye sahip değil olsa gerek ki bir türlü yeni yapılaşma yapılamamış.
Diğer taraftan civar inşaa alanları bağlamında ele alındığında imar planında 'yeşil alan' olmak için çok iyi bir alan olarak görünüyor. Çünkü bütün etrafı kolay inşaa edilebilen alanlar düzenlenmiş ve inşaa edilmiş. Kazanmayı bekleyen arazi sahipleri beklemekteler. Mimar gözüyle pek tabii ki bir uzman da taraflar açısından kazanımları hesaplamak durumunda. Yukarıda bahsedilen kazanımlar hepimiz açısından malum; arazinin yüksek fiyatla satılması ya da yüksek yapı payı önerisi.
Yoğun bir yapılaşma olduğu halde tek tük ağaçlar kuşları toplayabiliyor. Mimarlıkta, dolu ve boş diye düşünüldüğünde yapı kitleleri ve boşluklar, planlarda duvarların masifleri ve boşluklar; mekan sınırlandırılmış uzay parçası ya da boşluk, mekan odaların iç boşluklarıdır; söz konusu edilen alanla ilgili düşünürken, kullanıcı pencereyi açtığında içeri 'hava' giriyor, yani boşluk diye düşünülen aslında bir doluluk ve 'hava' dolu kazançlardan biri bu. Çünkü mekan bir boşluk değil doluluktur. Çiçek yetiştirenler çok. Bir bitkinin ne kadar süreyle yetiştiğini, ne sürede, ne kadar ürün verdiğini, kaç yıl yaşadığını bitkilerinde proteinlerin de sağlık yararları kadar, üretim olanaklarını da düşünmemiz gerektiğini vs. savunabileceğimiz şeyler düşündürüyor kazanım iki. Bura da yaşayan çocuklar, domatesin ya da elmanın çekirdeğinin tohum olduğunu onları dikersek karnımızı doyurabileceğimizi, ama durumumuz acil ise önce elma mı yoksa domates mi dikmemiz gerektiğini biliyorlar ve onları tanıyorlar, kentte de olsa değerli şeylerin arasında 'tohum' un olduğunu biliyorlar.
Ayrıca başka bir yerde oturup bu alandaki varlık sürdürülerek, bir nevi tatil evine dönüştürerek, tarımsal üretimi hobi haline getirilebilir, bilgilenebilir yararlı zaman geçirip, yararlı, kazançlı tatil anlayışı gelişebilir; domates yetiştirmenin açlığa karşı bir çare ama pazar baskısından kurtulmaya etkisinin olmadığını farkedilebilir.
Bu şartlarda en büyük düşünce değişikliği arazi sahiplerine düşüyor. Eğer insan için temel olan yaşamını iyi koşullarda sürdürebilmek, geleceğini ve gelecek nesillerinin de iyi koşullarda yaşamasına katkıda bulunmak esas ise artık önce kendine sonra herbir çocuğa bir kat ve bir daire stratejisinden belki de vazgeçmek gerekiyor. Bunu yaparken önerilen sahip olunacaklardan vazgeçmek değil. Önce elde ne var diye bakmak gerek; çocuklar kendilerini bekleyenlerden haberdarlar mı, yağmurda damın akabilir olduğunu, dışarıya çıkamayacağı güneşli olamayan bir gün geçeği, pencereden baktığında puslu bir görüntü olacağını değil, yağmurun tüm doğa yaşamını etkileyen, üretimden yiyeceğe ve susuz kalmaya yol açacak kadar yaşamı etkileyebilecek bir şey olduğunu öğrendiler. Dam aktığında bir şey yapmaları gerekeceğini öğrendiler.
Resim Üretim için teraslanmış bir ev
Doğa olayları doğrudan etkilediği için yapmaları gereken şeyleri biliyorlar. Doğal yaşamın olanak ve sorunlarını biliyorlar. Dolayısıyla problemimizin ikinci basamağı gelecek neslin yaşamı, bu anlamda gözü arkada bırakmayacak durumda. Hayvanları, kuşları, tavukları, ördekleri, bitkileri, ağaçları, sebzeleri öğrendiler. Yalnızca çiçekleri değil.
Demek ki önemli bir aşama kaydetmişler.
Yaşamı doğal şartlardan ve olanaklardan yararlanarak geçirmiş.Gölgesinden güneşine, kardan fırtınaya tüm tadlar alınmış.Elde bir değil mi....öyleyse ona göre düşünmeye devam etmek gerekmez mi...
Yüklenicinin inşaa edeceği 10 katlı apartmandan iki 'daire', dört daire sahibi olmak daha mı değerli yoksa kazandıklarımız mı.....
Yeterince kazanmadık mı?